Haşim Akten


GÖZYAŞI GECELERİ NEDEN YAPILAMIYOR?

YAZININ SONLARINA DOĞRU BİR KULİS BİLGİSİNİ DE OKUMAYI UNUTMAYIN!


Sosyal medyadan o kadar çok mesaj alıyorum ki anlatamam. Ne zaman yapılacak? Bugünlerde çok ihtiyacımız var. Avrupa’ya ne zaman geleceksiniz? Gözyaşı Geceleri’ni çok özledik. Gözyaşı Geceleri’ni insanlar neden özlüyorlardı.? Biraz hatırlayalım mı?

               2 Ocak 1988 Konya Alaaddin tepesindeki o günkü adıyla Torans düğün salonunda ilk programımızı yapmıştık. Dergimizin adı “Gözyaşı” olduğu için abonelerimizle buluşma gecesinin adını Gözyaşı Geceleri koymuştuk. İnsanların bu kadar çok etkileneceğini düşünememiştik. İnsanlar ağlasın diye yapmamıştık. Hatta perde arkasında ağlayan ekibe programı bozacaksınız demiştim. Böyle başladı işte. Sonra Erzurum, Karaman, Ankara derken başladı ve arkası kesilmedi. Gözyaşı Dergisi’ni kapattık. Çünkü o yıllarda çok İslami Dergi vardı bize ihtiyaç yok dedik ama Gözyaşı Geceleri gibi bir program yoktu ve insanlar salonları dolduruyorlardı. “Konser değil, Tiyatro değil, Konferans değil, Eğlence değil, Film değil” sloganıyla yola çıkmıştık. Sonraları seyircilerle yaptığımız anketlerde yazdıkları “Anlatılmaz Yaşanır” cümlesini de bu slogana ekledik. Artık Türkiye’yi şehir şehir, kasaba kasaba geziyorduk. Sırtımızda ses tesisatlarımızla otobüslerle oradan oraya savruluyorduk. Yıllar geçtikçe tüm anadolu programı duyarak herkes arkadaşlarını komşularını getiriyor salonlar izdihamla doluyordu. Otobüslerle Yunanistan Gümülcine’den bile geliyorlardı. Kendi şehirlerinde program olmayanlar en yakın şehirlere geliyorlardı. 90’lı yılları unutmak mümkün değildi. Polisler kapılarda aramalar yapıyor, bizi ve seyirciyi yıldırmak istiyorlardı. Erzurumda salona gelenlerin isim ve adreslerini alıyorlar ama dadaşlar “benimkini de yaz” diye polislere bağırıyorlardı.

               O güne kadar sahnelerde böyle bir sanat anlayışı hiç olmamıştı. Hiçbir sanat sahasının içinde görülemezdi. Bu bambaşka bir şeydi. İnsan, müzik, ışık oyunları ve sinevizyon dörtlüsünün kullanıldığı ama en önemlisi Haşim Akten’in etkileyici sesi ve performansı salonu kendinden geçiriyordu. Gözyaşıları sel oluyordu. 35 senedir milyonlarca gişe yapan ve yüzbinleri etkileyen böyle bir program hiç görülmemişti. Programın etkisine kapılanlar hastanelere kaldırılıyorlardı. Bu yüzden birçok yerde kapıya ambulans çağırıyorduk. 35 sene içerisinde yüzlerce dersem yeridir ama yine de onlarca diyeyim İslam’a girenler, binlerce namaza başlayanlar ve tesettüre bürünenler. Halbuki Haşim Akten sahnede kimseye namaz kılın, tesettüre girin demiyordu. İçkiyi bırakanlar, uyuşturucuyu bırakanları da unutmamak gerek. Mevlâna’nın o sımsıcak aşkını anlatıyordu. Sarhoşlara gelin gerçek sarhoşluğa erelim diyordu. Yunus’un “yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” beytini aktarıyor insan olmadan İslam olmaz diye haykırıyordu. Tek hedef vardı aşkı unutmuş müslümanlara Allah ve Rasülü’nün aşkını yeniden ateşlemekti. Haşim Akten sahnede günahlarına ağlarken seyirciler de kendi hatalarına ağlıyorlardı. Seyircilerin çoğunluğu ise Allah’a ve Rasülü’ne duydukları aşktan ağlıyorlardı. Konya Alaaddin tepesi, Ankara Demetevler, İstanbul Bahçelievler ve Karagümrük, İzmir Ülkü sineması, Adana, Erzurum, Kayseri ve daha nice yerler izdihamların zirvesini yaşıyordu. Bazı yerlerde salonun bulunduğu caddelerde trafik duruyordu. Küçük bir hatıra yazayım. Programın olduğu gün düğünleri olan iki genç düğün sonrası akrabaları gittikten sonra hiç gerdeği düşünmeden elbiselerini değiştirip karı koca elele programa gelmişlerdi. Yuvamın dağılmasını önlediniz diye teşekkür edenler. Çocuklarına programdaki etkilendikleri isimleri koyanlar. Adana’da bir genç kız program sonrası yanıma gelerek “Annemle babam ayrılmışlar. Ben babamı hiç görmedim. Baba nedir bilmezdim. Bu gece bana baba sevgisini gösterdiniz. Size baba diyebilir miyim?” demişti.

               Derken Avrupa turneleri başladı. Avrupa’nın Almanya başta olmak üzere altı ülkesini şehir şehir 17 sene dolaştık. Avrupa’da salonu dolduranların yarıdan fazlası otuz yaşın altındakilerdi. Onların da yarısı yirmi yaşın altındakilerdi. Günler öncesinden biletler tükeniyordu. En meşhur sanatçılar bile böyle kalabalık görmemiştir diyorlardı. Hollanda da Türkçesi iyi olmayan on altı yaşlarında bir genç kız ağlayarak “Siz sahnede ‘Seni Seviyorum Allah’ım’ dediğiniz de şok oldum. Allah da sevilir miydi? Bana Allah’ı sevdirdiğiniz için teşekkürim” demişti. Zavallı kız Hollanda da büyürken ne bilsindi Allah’ın sevileceğini?

               Neyse Gözyaşı Geceleri’ne gelenlere çok şey anlatmaya gerek yok zaten. Türkiye’de ve Avrupa’da artık Gözyaşı Geceleri’ni gitmeseler bile duymayan kalmamıştı. 35 yılda 3.200’ün üzerinde program yaptık. Milyonlarca kilometre yol yaptık.

               28 Şubat o zalim süreçte programlara devam ettim. Bazı dini kesimler sarıklarını çıkarıp sohbetlerini erteledikleri bir zamanda sahnelerde sarığımı sema ederek bir bayrak gibi dalgalandırıyordum. Herkes buna şahittir. Herkes bana seni tutuklayacaklar diyorlardı. Ben zaten zindanlardan geliyorum fark etmez diyordum.

               Kalabalıkları gören bazı partiler ve cemaatler beni kendilerine rakip gördükleri için olsa gerek yasaklar koyuyorlardı ama insanları önleyemiyorlardı. Oysa bu dünyayla bağımı Mamak zindanlarında Mevlâna ile tanıştıktan sonra çoktan bırakmış birisiydim. Benim için bir parti söz konusu değildi. Muhsin Başkan parti kurduğunda tüm toplumu kucaklayan Gözyaşı Geceleri treni çoktan yola çıkmıştı. O yüzden kusura bakmamasını söyledim. Ama Muhsin Başkan beni hiç bırakmadı. Gözyaşı Geceleri’ni en çok izleyenlerin başında gelirdi. Şehadetinden dört gün önce de Ordu’da programdaydı. Seçime bir hafta kalmıştı. Bir partinin Genel Başkanıydı ama konuşmaya davet ettiğimde “Bu akşam Gözyaşı Geceleri ile manevi bir atmosferde olacağız. Bu yüzden siyaset konuşmak istemiyorum” demişti ve 40 sene evvel Mamak zindanında benim kendisiyle ilgili gördüğüm bir rüyayı anlatmıştı.

               GELELİM KULİS BİLGİSİNE VE GÖZYAŞI GECELERİ NEDEN YAPILAMIYOR?

               15 Temmuz hain kalkışmasından sonra 15 Temmuz’u anlatam bir program yaptık. SON KALE. FETÖ’nün nasil bir ihanet içinde olduğunu ve dini nasıl kullandığını anlatan bir programdı. Programda Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi sesinden bir şiiri de koymuştuk. Türkiye’yi dolaştıktan sonra Avrupa’ya gittik. Almanya’da Fetöcüler ve PKK’lar Alman polisine binlerce dilekçe vermişler. Siyaset yaptığımızı, AK Parti propagandası yaptığımızı ve daha önemlisi antisemitizm yaptığımızla ilgili şikayetler. Alman İstihbaratı BND peşimize düştü. Neredeyse bizi tutuklayacaklardı. Çünkü antisemitizm yani Yahudi düşmanlığı Almanya’da en büyük suçtu. Müebbet bile alabilirdik. Salonlarımızı iptal ettirmeye başladılar. Gazeteler radyolar bizimle ilgili haberler yaptılar. Biz yine devam ettik. Nihayet ülkemize kazasız selasız döndük. 15 Temmuz gerçeğini bu kadar çarpıcı bir şekilde anlatan bir program olmamıştır ve hâlâ da yoktur. Ülkemize döndük ama çok büyük bir zararla döndük. O sıralar malumunuz hükümetimiz 15 Temmuzu anlatabilmek için çok şeyler yapıyordu. Ben de buna istinaden AK Parti Genel Merkezine gittim. Programın fragmanını ve broşürleri izlettim. O başka birine gönderdi, o da başka birine. Neyse sonuç alamadım.

               VE KÜLLİYE

               Bir arkadaşım Cumhurbaşkanına ulaşmamı söyledi. Külliyede tanıdığım bir danışman vardı. Ona gittim. Fragmanı, broşürleri bir dilekçe ile biraktım. Bana haber vereceğini söyledi. Tahminim üç ay sonra beni aradı. “Beyefendiyle(Reis) görüştüm. Seni ve programını anlattım. Yanındaki bir yetkili ‘O sahneye sarıklı cübbeli çıkıyor. O adam tüccar’ deyince ben de onlar tiyatrocu senaryoya göre kostüm giyiyorlardır dedim ama olmadı gardaş” dedi. Bir an düşündüm acaba külliyedekiler 28 Şubatı yapanlar mı demekten kendimi alamadım. İktidara gelmelerinde karınca misali de olsa payımın olduğunu düşünüyorum. 15 Temmuz gecesi çocuklarımla İstanbul Atatürk Havalimanında Tayyip Erdoğanı bekliyorduk. Canımızı ortaya koymuştuk. Karşıma çıkan manzaraya bak. O Külliye’de Bülent Ersoyları ve daha nice isimlerini saymaya utanacağım sanatçıları ağırlamışlardı. Mesela Serdar Ortaç. Müziklerini yaptırıyorlar mitinglerine çıkarıyorlar. Youtube’dan Serdar Ortaç klipleri yazın bakalım karşınıza neler çıkacak. Biliyorum utanır izleyemezsiniz. Bre vicdansızlar Asr-ı Saadeti papyon kravatla mı anlatacaktım. Ben bir sahne sanatı yapıyorum. Bre vicdansızlar ben mi tüccarım. Cezaevinden beş parasız çıktım ama hayatla ilgili umutlarım vardı ve Gözyaşı’nı kurdum. İsteseydim elde ettiğim gelirlerle evler lüks arabalar alırdım. Ama şimdi sadece bir emekli maaşımla hayat mücadelesi veriyorum. 35 sene önce hiç olmazsa hayallerim vardı. Şimdi hiçbir hayal bile bırakmadınız. Çocuklarıma iş bulamıyorum, evlendiremiyorum. Kirasını bile ödeyemez nasıl evlendireyim. Ben başladığım yerdeyim ya siz nerdesiniz? Başladığınız yerde misiniz? Herşeyimi daha etkili olmak için bir kişi ateşte yanmasın diye harcadım. Ailemi, çocuklarımı bile düşünmedim. Ya sizin çocuklarınız? Çocuklarımdan özür diliyorum. Ama çocuklarım şunu bilsinki; babanız dini kullanarak zengin ev araba sahibi olmadı. Sahnelerde 35 sene anlattığı gibi Peygamberim Sevgilim gibi öleceğim. Benim sarığımdan sakalımdan cübbemden rahatsız olanlar şu an Hizbullahla nasıl beraber oluyorsunuz?

               Bugüne kadar sustum ama şu an ilaçlarla yaşayan birisiyim. Avrupa turnesinden sonra iflas ettim. Gözyaşı Geceleri yapabilecek bir kuruşum yok. Gözyaşı Geceleri neden yapılamıyor anladınız mı?

               “Yapma abi vatan, bayrak ve beka” diyeceksiniz. Ne yapalım oy vermemiz lazım diyeceksiniz. Bundan sonraki yazımı bekleyin zindanlardan işkencelerden gelen, Muhsin Başkanın 12 Eylül öncesinde yakın arkadaşı ve Genel Sekreteri olan birisi olarak BEKA meselesini de yazacağım. Bekleyin.