Özellikle Futbol taraftarları, takımlarına çok büyük bir heyecan ve sevgi duyuyorlar. Bu açık. Artık, 50-60 bin kişilik modern stadlar bile küçük geliyor. Futbola olağanüstü yatırımlar yapılıyor. Bir futbolcunun değeri 20-30 Milyon Euro seviyelerinde seyrediyor. Hatta yurtdışında beş katı… Bu büyük bir endüstri... Taraftar sayıları astronomik rakamlara ulaştı. Yüksek fiyattan satılan kombineler ve localar anında tükeniyor, karaborsaya düşüyor. Deplasman dahil bütün maçlara yaz-kış demeden gidiliyor, aile fertlerinin tamamına forma satın alınıyor, 3-5 yaşındaki çocuklar sokaklarda takımlarının formasıyla, sevdikleri futbolcularının isimleri yazılı tişörtlerle dolaşıyor vb.
BU OLAYI GÖRMEZDEN GELEMEYİZ. HATTA HAKKIYLA GÖRMELİYİZ.
Ülkemizde 3 büyük futbol takım var deniliyordu, sonra 4’e çıktı, hatta 5’e çıkar gibi oldu. Şimdi ise iki takım açık ara önde: Galatasaray ve Fenerbahçe. Fenerbahçe 8 maçın tamamında galip, Galatasaray’ın ise 7 galibiyeti ve bir beraberliği var. İkisi de namağlup, ikisinin de oyunları güzel, zevk ve heyecan veriyor. İkisi de Avrupa’da başarılı. Onlar sayesinde ülkeye döviz ve puan geliyor. İkisiyle de gurur duyuyoruz. BİR DE MADALYONUN ARKA YÜZÜ VAR İki süper takımın açık ara başını çektiği bu endüstri, bu haliyle çok büyük bir risk almış durumda, bindikleri dalı kesiyorlar veya ayaklarına sıkıyorlar. Böyle giderse maçların heyecanı kalmayacak, zevk alınmayacak, dolaysıyla taraftar da kalmayacak. Sırf iki büyük takımın öne çıkmasıyla bu endüstrinin yürümeyeceğini önce bu iki takımın idarecileri bilmelidir. Böyle giderse futbolun heyecanı da, zevkî de kalmaz. İki takımın maçı dışında kimse stadyuma gitmez. Taraftar dağılır, halk futboldan soğur. Endüstri de batar.
Siz ey GS, FB!
Diğer takımları da kendi yanınıza çekemezseniz, siz de başarıda daha yukarı gidemezsiniz. “Biz bu takımları şampiyonluklara alıştırırsak yarın çok yolumuzu keserler” fikrinden acilen geri dönülmelidir. Bir olayın marka değerinden bahsedilir. Ligin marka değerini daha üst seviyelere çıkartmanın şartlarından biri de, özellikle süper ligdeki takımlar arasındaki farkın asgariye indirilmesinden geçer.
HIRVATİSTAN BAŞARISINI OKUMAK
Hırvatistan karşısında zevk ve gurur duyduğumuz bir oyun çıkarttık. Çocuklarımızı candan tebrik ediyorum. İtalyan Teknik Direktör Vincenzo Montella olayı kavradı, işin sırrını çözdü ve baştan itibaren hep umutlu konuştu. Zira elinde dünya takımları klasında iki kaynak vardı: GS ve FB. Bu ikisinden 4’er futbolcu aldı, etti sekiz. Kaleye Trabzon’dan Uğurcan’ı koydu, İnter’den Hakan Çalhanoğlu ile Valencia’dan Cenk Özkacar’ı ekledi. Omurgası böyle oluşan milli takım dünya 3.’sü Hırvatistan’ı kolayca yendi. Gerçekte Hırvatistan’ı GS-FB karması yendi. Hatta bu iki takımdan bir başka karma çıkartsalar onlar da yenerler. Letonya’yı da yeneceğimizden şüpheniz olmasın. SORU : Geriye kalan 18 takım ne olacak? CEVAP : Onlar olmayınca GS ile FB de olmayacak. Sadece GS ve FB’nin marka değerlerinin yükselmesiyle işin ancak %10’u halledilebilir. % 90 problem eninde sonunda onların da başında patlayacaktır. İşin ideali, 20 takımın hepsinden en az birer futbolcunun milli takıma çağrılması değil midir?
BİR ÖRNEK VERELİM Mİ?
Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış. Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelmiş. Gazeteci çiftçiye sormuş: “Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?” Çiftçi cevap vermiş: “Yoksa bilmiyor musun?” “Rüzgâr, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse melezleme tozlaşması sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim”. Futbol hayatımız da böyledir. Futbol yaşamlarını anlamlı ve iyi bir şekilde yaşamak isteyenler başkalarının hayatlarını da zenginleştirmelidir.
KOLLEKTİF GÜÇ
Bir yaşamın değeri, dokunduğu hayatlarla ölçülür. Ve başarıya ulaşanlar, başkalarının başarıya ulaşmasına yardım etmelidir. Birimizin mutluluk ve refaha ulaşması, herkesin refaha ve mutluluğa ulaşmasına bağlıdır. Buna kolektivitenin gücü diyebilirsiniz. Buna başarının ilkesi diyebilirsiniz. Buna hayat kanunu diyebilirsiniz. Onun için diğer 18 takıma bir şekilde yardım edin, kendi takımlarınız gibi. Hatta onları 9-9 paylaşın, mesela her bir takımın kaliteli oyuncular almasına destek verin. Yedek oyuncularınızı onlara ücretsiz kiralayın. Sizler için dişli rakipler olsunlar. Siz de oynadığınız oyundan zevk alın, biz de… Gerçek şu ki hiçbirimiz kazanamayız, hepimiz birden kazanmadıkça… Hep birlikte öğrenmek zorundayız ki, bu düzende kimse kendini tek başına kurtaramaz. Ortak bir şekilde gelişmeyi, refahı, üretmeyi ve paylaşmayı düşünmeliyiz. Selamlar sevgiler yolluyorum.
Ankara, 13 Ekim 2023
Prof. Dr. Orhan Arslan