Mustafa Balkan


GÜL YÜZLÜ MUHSİN BAŞKAN’A…

Şehid Muhsin Başkan, “Yusufîye” olarak gördükleri Mamak Zindanından çıkar çıkmaz şehit arkadaşlarının ailelerini ve ülküdaşlarını düşünerek onlara maddî ve manevî yardımda bulunmak üzere Selçuklu Vakfı (SOGEV)’nı kurdu.


Şehid Muhsin Başkan, “Yusufîye” olarak gördükleri Mamak Zindanından çıkar çıkmaz şehit arkadaşlarının ailelerini ve ülküdaşlarını düşünerek onlara maddî ve manevî yardımda bulunmak üzere Selçuklu Vakfı (SOGEV)’nı kurdu.

 

“Yardımlaşma” adlı makalesinde, “Lokmaları, acıları, sevinçleri paylaşmanın; inançları, hedefleri netleştirmenin, yolları birleştirmenin hazzına varmalıyız. “Ben”lerimizi “biz”e ve bizi Allah’a teslim etmeliyiz. Ferdî hayatımız da, cemaât hayatımızı da Allah’ın otoritesi ve murakabesi altına almalıyız.” diyordu. Günümüz Türkiye’sini çağrıştıran şu ifadelere acaba ne demeli:

“Liberalizm, kazanç hürriyetinde de, fikir hürriyetinde de hiçbir mesuliyet bırakmamıştır. Hâlbuki hürriyet; her şeyden önce insanların hakkına riayet mesuliyetini getirir. Fakat “Herşey serbest, altta kalanın canı çıksın” felsefesini devlet politikası hâline getirirseniz, buna bir de inançsızlığın kör hürriyeti eklenirse, güçsüzlerin vay hâline! Güçlüyseniz istediğiniz kadar yanlış düşünebilir, fakiri istediğiniz kadar sömürebilir, haksız kazançlarınıza istediğiniz kadar yeni servetler ekleyebilirsiniz. Piyasayı istediğiniz kadar oluşturur, istediğinizi iflas ettirebilir, istediğiniz malı istediğiniz fiyatla almaya toplumu mahkûm edebilirsiniz… Bu düzen gafletinizi, kibrinizi, hırsınızı, sömürücülüğünüzü hudutsuz şekilde besleyerek “Ben” denizinde sizi boğabilir. Boğabilir diyoruz; çünkü, ben’lerin çatışması ve boğuşması içinde parçalanma mukadderdir. Bu gemide hepimiz varız, onlar da bizimle birlikte boğulurlar. Üstad Peyami Safa’nın formülleştirdiği gibi “Fertten millete, milletten insana, insandan Allah’a doğru aşmanın” merhalelerini idealleştirmeyen ve kendi ölçüsünü yalnız kendisinde (ferde veya küllî insanda) bulan insanın nasibi bugünkü kokuşmuşluktan başka ne olabilir ki?..”

(Muhsin Yazıcıoğlu, Gözyaşı Dergisi, sayı 8, sayfa 2) 

 

Konya’da, 3 Mayıs 1987’de Gözyaşı Dergisi’nin açılış konuşmasında “İman Cephesi”nden bahsederek şu ifadelere yer veriyordu: “Birbirimizi hayra, iyiliğe, güzelliğe çağıralım; Hakk’a, adîl olmaya, hased duygularından arınmaya, kötülüklerden sakınmaya yöneltelim. Allah’a kulluk ve O’nun nizâmında buluşmak için kucaklarımızı açalım. Kollarımız birbirimizi sevgiyle sarsın.

Bir toplumun parçalanmasında hased, dedikodu, gıybet atom bombası gibi tesirlidir. Bugün “İman Cephesi”ni zayıf düşüren ve onun bütün hâlinde gelişip – güçlenmesini engelleyen en önemli hastalık budur. 

Gayesi “Allah rızası” olan insanların küçük ve habis duyguların esiri olması düşünülemez. İslâm’ın tertemiz pınarından yıkanıp durulanmalıyız.”

 

“Ölçü İslâm Olmalı” adlı makalesinde ise, istikâmet çizgisini “Kendi kalemizin içini birbirimiz için emin hâle getirelim. Fikirde, fiilde, davranış ve yaşama tarzında ölçü eksiksiz olarak İslâm olmalıdır.” Şeklinde belirliyordu.

 

Muhsin Yazıcıoğlu dâvâ adamıydı. Çünkü o, inandığı dâvâsı uğruna yaşadı, mücadele etti ve öldü. Muhsin Başkan, şuna inanıyordu: “Büyük dâvâlar yıkılmayacak, yorulmayacak, tükenmeyecek dâvâ adamları ister!.. Dâvâ boş gurur ve hırsların tatmin için yapılan bir koşturmaca değil, içtimâî, iktisâdî, siyasî ve beşerî hayatımızı Hakk’a uydurma dâvâsı olmalıdır.”

 

Siyasî bir suikast sonucunda öldürülen Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili görülen dâvâlarda bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme kaydedilmemiş olması, düşündürücüdür.

Şehid Muhsin Başkan’ı, şehadetinin 14.yılında rahmetle anıyorum. Muhsin Başkan’ı anmak, dâvâsını anlamak adına elbette çok şeyler yapılabilir. 

Muhsin Başkan’ı unutmayacağız. 

Unutursak Türklüğümüzü…

Unutursak İslâmlığımızı…

Unutursak kutsal değerlerimizi…

Ve unutursak Muhsin Başkan’ı: 

“Gök girsin kızıl cıksın!”

 

Mustafa Balkan

Gazeteci Yazar