Selim Gürbüzer


HALKIN SİVİL İNİSİYATİFİNE AÇIK MEDYA ŞART

Her ne kadar medya dördüncü kuvvet diye takdim edilse de uygulamalara baktığımızda ülke gündeminde birinci kuvvet konumdadır. Bazen haber alma kaynağımız, bazense yerine göre savcı ve hâkim hükmünde hareket eden bir iletişim ağıdır.


Her ne kadar medya dördüncü kuvvet diye takdim edilse de uygulamalara baktığımızda ülke gündeminde birinci kuvvet konumdadır. Bazen haber alma kaynağımız, bazense yerine göre savcı ve hâkim hükmünde hareket eden bir iletişim ağıdır.

Medyamız bir türlü halkın sesi olmaya namzet olamadı. Düşünce özgürlüğü adına zihinleri şaşkına çevirecek bir izlenim veriyor. Her nedense yanlış yönlendirmeler, doğru yönlendirmenin önünde seyrediyor. İşte bu yüzden Aldous Huxley; ‘Şimdiye kadar bunca çok, bunca azın elinde kalmamıştı’ derken yazılı ve görsel medyanın içine düştüğü hazin tabloyu ortaya koymuştur. Nitekim serzenişinde haklı da.

Elbette ki, medya iletişim çağında çok büyük öneme haiz, ama asli görevini yapmak kaydıyla ona önem addetmeli. Zira haddini aştığında bazen kartel, bazen yandaş, bazen muhbir, bazen güç odaklarının yoldaşı olabiliyor. Düşünsenize insanlar doğru haber almanın hevesiyle medyayı takip ederken, bir sabah uyandığında ansızın hayal kırıklığına uğrayıp iç dünyaları bir anda altüst olabiliyor. Belli ki medya belirli güç odaklarının kontrolünde olması hasebiyle bir türlü kitlelerle özgür iletişim kuramıyor. Her şey patronun iki dudağı arasında şekillenerek iletişim kurulmakta. Dolayısıyla bu durum kitlelere doğru haber iletilmesinde engel teşkil eden bir tablo ortaya koymakta. Maalesef katılımcı medya anlayışı yerine medyatik sultanın ikame edilmesi yarınlarımızı karartıyor habire. Oysa medya denetimini kendi iç bünyesinde yapmalı ki ortaya objektif medya anlayışı konulabilsin. Medyatik sultaların cirit atması iç denetimi kendiliğinden ortadan kaldırmakta. Malum hür düşünceden yoksun yazar kadrosu ve yayın ekibi grubu okuyucusuna ne verebilir ki? Hem kaldı ki sansür mekanizmasının alabildiğine işlediği bir ülkede hür basından bahsetmek abesle iştigal olur zaten.

Şayet medya medyalığını yapacaksa her şeyden önce birtakım hiçbir güç odağının etki altında kalmaksızın hareket edip bağımsız faaliyet gösterebilmeli. Belirli sermaye odaklarının istekleri doğrultusunda faaliyet gösteren medya kuruluşlarıyla nereye kadar gidilebilir ki? Hakeza “Trol-sermaye-medya” üçgeniyle kamu vicdanı nasıl dindirilebilir ki? Dolayısıyla medyanın öncelikle bir takım kliklerin yanlış yönlendirmelerinden kurtulup kendilerine nasıl çeki düzen verilir noktasında kafa yormaları gerekir.

Öyle ya madem hepimiz insanız o halde doğup büyüdüğümüz bu topraklarda birilerince susturulmak ya da birbirimize kin ve nefret duymakla mı oyalandırılacağız hep? Hem madem onurlu duruş sergileme ihtiyacı duyuyoruz, o halde düşünce dağarcığımızı ve duygularımızı başkalarının emellerine alet etmemek adına birazda sivil inisiyatifçe tavır ortaya koysak fena mı olur? Şöyle bir silkinip sivil inisiyatif refleksi göstererek önce ev, sonra çevre, daha sonra iş alanları ve bir dizi mekânlar dâhil hemen her şeyi biçimlendirme istidadını kendimizde görebilmeliyiz. Yeter ki sivil inisiyatif bilinci sahibi olmasını bilelim, kendiliğinden bir takım kazanımlar birbiri ardına gelir elbet.

Anlaşılan o ki, medyayı elinde tutan birkaç patronun tekelinden kurtarmak gerekiyor. Dahası halkın sivil inisiyatifine açık denetim mekanizması bizatihi medyanın patronu olmalı. Zira halkın talepleri doğrultusunda yönlendirilen medya anlayışı gerçekleştiğinde, asıl o zaman hür bağımsız medyacılıktan ve özgür düşünce ağından söz edeceğiz demektir. O halde masa başı haberlerle halkı oyalamak yerine, olayları yerinde inceleyen ve en üst seviyede teknik imkânlarla donatılı ve halkı gerçek anlamda aydınlatan medyacılık esas alınmalıdır. Halka objektif bir şekilde haber ulaştırmada ve aydınlatmada gerektiğinde sivil toplum kuruluşları da medya içerisinde söz hakkı sahibi olacak şekilde yer almalıdır.

Malum güç odakları halkı koyun gibi gütmek istedikleri için, kamuoyunun düşüncelerine pranga vurmaktan hicap duymuyorlar. Dahası kendilerini halkın üstünde elit bir tabakaymış gibi gördüklerinden halkın sivil inisiyatifine kapalı bir konuma giriyorlar. Derken yazılı ve görsel organlarını halka kapatıp sözde halk adına halkçı görünüp ahkâm kesebiliyorlar. Oysa bir avuç azınlığın çoğulcu halk kitlelerin sivil inisiyatifine engel olacak bir şekilde konumlanmaya hakkı yoktur. Düşünsenize Demokles’in kılıcı misali birkaç patronun keyfince kitleleri hizaya çekilmeye çalışıldığı ve çoğunluğun bunca az elitist tabakanın insafına terk edildiği bir dünyada hak ve hakikatten dem vurmak ne derece etik bir yaklaşımdır doğrusu anlamış değiliz. Maalesef toplumun değer yargılarına yönelik kara propagandalar malum zinde güçlerden destek alarak gerçekleştiriliyor. Totaliter sistemlerde faşizan baskılar ne ise, demokrasilerde de yalan yanlış propagandalarla kitleleri yönlendirmeye yönelik algı yayıncılığı da odur. Bir takım yalan yanlış algılarla halkın sivil inisiyatif melekesinin körleştirilmek istendiği bir medyacılık anlayışıyla ister istemez bir takım kliklerin kraldan çok kral kesilmelerine şaşmamak gerekir. Her ne kadar halk ara sıra yerinden doğrulup silkinip kıpırdayacak gibi olsa da, bu geçici kıpırdanış ne işe yarar ki, anında halkı hizaya getirecek metotların devreye girmesiyle birlikte halkın uyanışına geçiş imkânı verilmiyor zaten. Neyse ki bu arada ülkemizde son zamanlarda teknolojik araçların hızla yaygınlaşmasıyla birlikte evlerimize kadar giren sosyal medya iletişim ağı kanalları vasıtasıyla bir şekilde sivil inisiyatif şuuru geliştikçe üzerlerine çöken ölü toprağı ve ezilmişlik hissiyatını bir kenara atabiliyorlar. Derken sivil inisiyatif bilinci toplumun tüm katmanlarına yayıldıkça medya patronlarının da keyfi kaçmakta, aba altından sopa gösterisi işlemez halde dökülmeye yüz tutabiliyor. Sivil toplum gerçeği, insanların inisiyatifi bilincini harekete geçirip, medyaya bağımlı olmaktan kurtarabiliyor. Bir kısım Medya grupları bugün olmuş halen olayları çarpıtarak ekranlara ve gazete sayfalarına taşıya dursunlar bu kez sanki sivil toplum örgütlerinin ayak sesleri onları da bir gün hizaya sokacağı muştusunu veriyor.

Tabii medya bu gelişmeler karşısında boş durmayıp uyanan kitleleri bir yandan bastırmak için taktik üretme yoluna giderken diğer taraftan ise birbiri sıra hayali senaryolar servis edilmektedir. İnsanları ekran başlarında tutmak adına hayali düşmanlar icat etmekten geri kalmıyorlar. Nitekim bir zamanlar hatırlarsınız CNN gibi kartel medyanın meşhur televizyon kanalları gündem oluşturmak için önce Saddam’ı şişirip, sonra da birinci tehdit unsuru olarak ilan etmişlerdi. Yine bir bakıyorsun Irak için seferber olanlar İsrail’in işlediği sayısız cinayetler karşısında sırra kadem basabiliyorlar. Aslında medyanın içerisine düştüğü bu durum ikiyüzlülük tutumunu gözler önüne sermeye yetiyor. İşte bu noktada tüm insanlık, olayları yansıtılış biçimine kapılmadan medyanın yönlendirmelerinden sıyrılıp iyi bir gözlemlemeyle aklını çalıştırabilmeli. Bizim üzerimizden oynanan bu oyuna gelmemek için hür düşünce kanallarının ardına kadar açmak gerekir.

Evet, şu bir gerçek Türkiye’de gazetecilik yapmak batıdaki kadar hiçte kolay değil elbet. Gazete çalışanlarının çoğu kez medya patronlarından bağımsız objektif haber yapamadıkları apaçık ortada. Hiç kuşkusuz bizde ki medya organları, başlarında ki patronlarının baskısından bir kurtulabilse ancak o zaman objektif habercilik yapma açısından dünya ülke sıralamalarında hak ettiği seviyelerde yerini alacaktır. Ki, habere konu olacak o kadar zengin kaynaklara sahibiz ki bu bizim avantaj yanımızdır. Dolayısıyla her kim ki, ülkemiz için haber kaynağı bakımdan kıt bir ülke diyorsa, biliniz ki o insanın aklından zoru var demektir. Gerçek şu ki; haber alma kaynakları bakımdan tarihi birikiminin vermiş olduğu avantajla gerek köşe yazısı yazma bakımından gerekse araştırma ve inceleme yazıları yazmak bakımdan dünya da en elverişli şartlara haiz bir ülkeyiz. Ama gel gör ki geldiğimiz noktada tüm bu zengin kaynak birikimlerimizi heba edercesine yalanın bir parçası bin olduğu bir enformasyon ağıyla karşı karşıyayız. Öyle ki günümüzde yalan makinesinin gırla çalıştığı böylesi bir medya yapılanmasına tahammülümüz kalmadı dersek yeridir. İşte bu yüzden medyanın birkaç güç odağının oyuncağı haline dönüştürülmesine sessiz kalınmasını tasvip etmiyoruz. Madem öyle, tez elden aydınlık yarınlar için sivil inisiyatifimizi seferber edip medyatik baskılara son vermek gerekir. Şayet sağduyu sahibi insanımız artık bu olup bitenlere dur diyecek feraseti kendi içinde başlatırsa, işte o arzuladığımız halkın inisiyatifine açık medya anlayışının eşiğine geleceğimize inancımız tam olacaktır. Yok, eğer kendi kabuğumuza çekilip aman boş ver mantığına sarılırsak tüm olup bitenleri seyretmekten başka yapabilecek hiçbir şeyimiz kalmayıp sukutu hayale uğrayacağız demektir.

Medya deyince asıl zihnimizde canlandırılması gereken husus, her türlü sultaların hâkimiyeti altından sıyrılmış, kendi hür iradesini ortaya koyup halkı aydınlatan ve halkıyla barışık medya olmalıdır. Gel gör ki, bir kısım medya organları birkaç patronun inisiyatifi istikametinde faaliyet göstermektedir. İşte söz konusu medya organları 5N1K kuralını metot olarak işletmesi gerekirken yalan üzerine kurulu bir enformasyon rol üstlenmişlerdir. Maalesef bu tarz medyanın izlediği metot genellemelerden hareket etme anlamında tümdengelimciliktir. Bir başka ifadeyle olayları kritik ederken birtakım genellemelerden hareket etmekteler. Oysa parçadan bütüne metot edinmiş bir medyamız olsaydı masa başı yazılmış haberlerle karşılaşmayacaktık. Bir başka ifadeyle vuku bulan olayları masa başında değil bizatihi olayın bulunduğu yere gidip haber yapılmış olunsa halkın güvenini kazanmış olacaklardı. Ne var ki; kendilerini emrine amade oldukları medya patronların talimatlarına endeksleyenler haber ve yorumlarını kamuoyunu rencide edecek şekilde sunmaktalar. Kaldı ki sivil inisiyatif refleksini yitirmiş medya ister istemez araştırmacı ruhunu yitirip bütünden parçaya metodunun birer parçası olmuşlardır.

Medyanın kendine çekin düzen vermesi şart. Her şeyden önce eski alışkınlıklarını terk edip parçadan bütüne doğru bir yol takip etmek suretiyle objektif haberciliği, objektif yorumlamayı ve objektif medya anlayışını beraberinde getirecektir. Zira böyle bir anlayışta haberin veriliş biçimi medya patronunun iki dudağı arasında şekillenmeyip tam aksine medya çalışanların hür iradesinde ve halkın derin sinesinde şekillenecektir. Hiç kuşkusuz böylesi bir medya yapılanmasında yazılı ve görsel basın amaç olmayıp, toplumu aydınlatan ve halkın hizmetine koşan araç olacaktır.

Anlaşılan o ki, objektif medya anlayışına ulaşmak için öncelikle medya sultalarının hegemonyasından kurtulmak gerekir.. İcabında bu da yetmez, objektif haber yapmak için illa ki olayları yerinden izlemek ve kaynağına inmekle mümkün olabiliyor. Öyle ya, Güneydoğu meselesini Ankara’da masa başında oturarak yorumlamak mı daha sağlıklı bir yol, yoksa bizatihi oralara gidip halkın içerisine karışıp yerinde görüp meseleyi açıklığa kavuşturmak mı? Elbette ki olay mahallinde bulunarak yapılan habercilik daha gerçekçi olacaktır.

Evet, Türk medyası ne zaman ki halkın sivil inisiyatifini nazarı itibara alıp ona değer verir hale gelir, işte o zaman biliniz ki aydınlık yarınlar bizim olacak demektir.

Vesselam.