Nusret Çiçek


HERKESİN GÖZÜ HAZİNEDE

Hazinenin kasası üzerinden yürütülen siyasetin ülkeye yarardan çok zararı dokunduğunu her kesime hatırlatmak isterim.


Hazinenin kasası üzerinden yürütülen siyasetin ülkeye yarardan çok zararı dokunduğunu her kesime hatırlatmak isterim.

İthal siyasetin ikinci sınıfı insanları tembelliğe alıştırıyor.

Bu düzende işçi memur güneşin gözüne bakar,  verimli çalışmaz.

“Size söz…”

İktidara geldiğinde herkes sigortalı olacakmış.

Deprem evleri bedava…

Nerde bu yoğurdun bolluğu?

Bir de Avrupa’dan gelecek 300 milyar doların avantadan dağıtılacağını vaat ediyor. Gülelim mi yoksa üzülelim mi!

Gavur öyle gavur ki bedavadan kimseye bitini bile vermez..

Verse bile mutlaka katlamalı karşılığı vardır.

Müttefik Akşener başka bir âlem.

Seçimi kazanmayı garantilediğinden kurban bayramında memura emekliye 15 bin TL kafadan. Ağanın eli tutulmaz ya, maaşları yüzde elli artıracakmış.

İktidardan doğalgaz da bir ay bedava. 

Partilere hazineden çuval dolusu para.

Uçuyoruz…

Hazine herhalde dedelerinin çiftliği.

Bu çiftlik maalesef terör örgütlerinin siyasi temsilcilerine de para ödüyor.

Besliyoruz onlar da gözümüzü oyacaklar.

Bu kadar zengin seçim vaatleri alan insanlar inekle koyunla neden uğraşsın?  

Tarlada neden bellesin, çayırda neden ot kessin?

Madem devlet avuç dolusu verecek o da kahvede oturur, dedikodu yapar.

Bu anlayışın adı üretme tembelliğidir.

Bana kalsa, doğalgazı bile bedavadan vermem…

Verilecek  zamana daha var, hele bir iki kuyu daha bulalım.

 

 Avrupa ve Asya yöresinde toprakları zengin tarıma en uygun ülke olduğumuz halde eti sütü bulamıyoruz, bulsak da ateş pahası.

Buğday ambarıyız,ekmek pahalı.

Benim yaşımda olanlar bilir.

Köylü  tüketeceğinin tamamını bağında bahçesinde üretirdi.

Un, bulgur tarladan. 

Kaymağın yağın en alası, doğal.

Etin lezzetine doyamazdık.

Kışın ambarda patates, soğan, fasulye, kabak gibi her şey yığınla.

Ahırda bir iki inek, koyunlar…

Yumurtanın alası…

Çarşı Pazar diye bir şey bilmezdik.

Mağazalardan elbiselik, bakkallardan çay şekerin dışında başka bir şeye para harcamıyorduk. Hele de emekli maaşı varsa kral.

Şimdi öyle mi?

Demokrasi çağına girdik ya, köylü yumurtayı  marketten alıyor.

Herkesin kapısında ekmek fırını vardı, şimdi hem fırınlar yok, hem de köylü ekmeğini şehirden para verip karşılıyor.

Piyasalar neden pahalı?

Çünkü talep fazla…

Üstelik cumhuriyet kurulduğundan beri ülkemizdeki tekelleşmenin kimseler farkında değil. İzmir İktisat Kongresiymiş hikâye.

Baksanıza,  ithalat ihracat ile fabrikalar kimlerin elinde?

Piyasalarda  ismi Türkçe olan ciddi anlamda firma var mı?

Deşin altından ya Ermeni veya Sabetayist çıkar.

İşte düğme meselesi, düğmeye bastıklarında fiyatlar şaha kalkıyor.

Üstelik bu kesime devletin  gücü yetersiz.

Eskiden çalışmak ibadetti, şimdi ise angarya.

Çünkü zihniyet değişti.

Tarlasındaki fındık ile çayı  dışarıdan gelen Afganlı veya Suriyeliler topluyor.

Çayırlarda ottan geçilmiyor fakat  otlayacak hayvan yok.

Devlet çok yerde teşvik ve kredi veriyor, doğru.

Ancak yerinde harcanıp harcanmadığı ciddi manada takip edilmeyince bir anlamı kalmıyor, hava ile cıva. 

Avrupalıyız deriz de Avrupa’nın nasıl kalkındığından ziyade çağdaşlığına bakarız. Cinselliğimizi ne kadar teşhir ettirirsek o kadarız.

Arka sağlam…

“Mustafa Kemal’in ASKERLERİYİZ.”

 Atom bombası ile harabeye dönen Japonlara bakıyorum.

Devletten beklemezler, her birisinin evi atölye olduğu için dünya piyasaları ile oynuyorlar. Slogandan asker de değiller.

Bizim ki kanla irfanla kurduk bu cumhuriyeti!

Diplomayı alan devletin kapısına dayanıyor.

Bu gidişe dur demek lazım da nasıl?

Demokrasinin vazgeçilmez unsuru siyasetin nefesi kifayetsiz.

En yetersizini listede en başa koyuyorlar.

Oyuncu, yumrukçu, davulcu zurnacı…

Dizilerde oynayan bir oyuncudur, ama mal varlığını gördüğünüzde dudaklarınız uçuklar.  Nereden mi geliyor bu kadar paralar? 

Hazineden, senin benim vergilerim.

Halkın kimyasını bozan kaba sapa dizilere milyarlar ödeniyor.

Ne bereketli bir hazine, harca harca  bitmez. 

2.5.2023 Nusret Çiçek