Tarih, siyasi hırsın sebep olduğu cinayet örnekleri ile doludur.Batı tarihi de böyledir, İslamların tarihi de böyledir. Batı, yaşadıklarından dersler çıkarmış, güç ve kudreti elinde bulunduranlara karşı yasalar çıkararak, halkı yasaların koruması altına almıştır.
Bizde yönetenlere -kutsiyet- atfedildiği için(bugün bile öyle değil mi) onların gücünü sınırlamak düşünülmemiş, nasihatnamelerle -yönetenler- dengelenmeye çalışılmıştır. Bu siyasetname veya nasihatnamelerin çoğu, adalet, merhamet,halka mülayemetle muamele etmenin faziletini öne çıkarır. Sultanın her dediği kanun olunca ondan merhamet ve adalet dilenmekten başka yol kalmamıştır.
Nice sahabi, nice ulema, nice masum insan bu hırsın kurbanı olmuştur. Bunun herhalde en acılı, en yakıcı örneği Hz. Hüseyin ve yanındakilerin Kerbela'da şehit edilmesidir. Bunun nasılı herkesin ezberindedir, en azından ezberinde olması gerekir. Ama asıl önemli olan niçinidir.
Muaviye, daha hayattayken oğlu Yezit'i kendine veliaht seçmiştir. Bu yönetimin artık ehil olana değil,kandan, irsiyetten gelene devridir. Oysa Kuran Nisa süresi 58'de " emaneti ehline vermeyi " emreder. Ehil olmayanların iş başına gelmesi demek, siyasette kalitenin düşmesi, toplumun kötü yönetilmesi, ahlak ve adaletin de ortadan kalkması demektir.
Hz.Hüseyin, Muaviye'nin ölümü üzerine yerine geçen Yezid'in o makama layık olmadığını ve bu tür gasıp şeklindeki bir hilafet değişimini doğru bulmaz. Kuran'daki "ehline veriniz" emri toplumun tamamını bu işle görevlendiren bir emirdir. Hitap herkese olduğuna göre bundan, yönetici/lerin seçimle tespit edilmesi sonucu çıkarılabilir. Toplumun tamamının, yetkiyi ehline vermesinin bugünkü karşılığı seçimdir. O dönemde böyle bir imkan bulunmadığı için, valiler yoluyla vatandaşlardan biat alınmıştır.
Yezit'in halife olması ile birlikte Küfe'liler Hz.Hüseyin'e mektuplar ve heyetler göndererek kendisine biat edeceklerini,Küfe'ye gelmesini isterler. Hz.Hüseyin önce akrabası Müslüm ibn Akil'i gönderir. Müslim üzerinden on sekiz bin kişi Hz.Hüseyin'e biat eder. Küfe neredeyse tüm nüfusuyla Hz.Hüseyin'e tabi olmuştur. Halk Yezit'in valisi Ubeydullah bin Ziyad'ın sarayını muhasara eder. Ubeydullah sarayda otuz adamı ile sıkışır, sözü dinlenen adamlarını kabilelere gönderir onları rüşvet ve korku ile kendi tarafına çeker, saray'ın etrafındakileri dağıtmalarını ister, aksi takdirde büyük bir felaketin onları yakalayacağını söyler. Saray'ın kapısında biraz önce Hz.Hüseyin'e tezahürat yapan Küfeliler küçük bir tehdit karşısında dağılır, Müslim bin Akil'i yalnız bırakırlar. Tarihçiler bu dağılmayı Küfelilerin dönekliği ile birlikte, Küfe'deki kabilelerin çoğunun dışarıdan buraya gelmiş olmasına ve birbirlerinden kopuk ve suni bir topluluk olmalarına bağlarlar. Tabidir ki bir müddet sonra Müslim yakalanır, ehli beyte küfretmesi istenir ret eder ve hunharca öldürülür.
Hz.Hüseyin'in Küfe'de olanlardan haberi yoktur.Gitmemesi yönündeki ısrarlara rağmen yola çıkar, belli bir menzile geldikten sonra olup bitenleri öğrenir, geri dönmek ister bu defa Müslim bin Akil'in kardeşleri -intikam- hırsıyla buna engel olurlar.
Uzun hikayedir, Vali Ubeydullah onu durdurmak için Husayn isimli kişiyi kuvvetlerinin başına tayin eder, o da bin kişilik bir grubu Hürr İbni Yezit komutasında Hz.Hüseyin'in üzerine gönderir. İki taraf karşılaştığında öğle namazı vaktidir.Hz.Hüseyin karşı tarafa "beni siz çağırdınız, benim gelmemi istemiyorsanız ben geldiğim yere dönerim" diye kısa bir konuşma yapar.Kimseden ses çıkmaz. Namaza kalkılır, Hz.Hüseyin" kendileriyle birlikte namaz kılmak isteyip istemediklerini sorar, Hürr ibni Yezit," namazı Hz.Hüseyin'in kıldırmasını ister. Onu engellemeye gelenler ona tabi olur namazı birlikte kılarlar. İkindi namazında Hz.Hüseyin yine imam, onu yakalamaya gelenlerle kendisine tabi olanlar ise yine arkasındaki cemaattir. Birkaç gün sonra onun imametinde arkasında namaz kılanlar onun katili olacaklardır.
Hz.Hüseyin beraberindekilerle Kerbela'ya gelir. Ubeydullah'ın gönderdiği ordu da karşılarındadır. Başlarındaki Hürr o tarihe kadar Hz.Hüseyin ve beraberindekilerle çatışmaya girmemiş, bundan kaçınmıştır. Daha sonra yeni bir komutan ve kuvvet gönderilince vicdanı ve dini salabeti ağır basacak şehit edileceğini bile bile Hz.Hüseyin'in tarafına geçerek kahramanca vuruşarak şahadet şerbetini içecektir.
Hürr bin Yezit'ten istediği verimi alamayan vali Ubeydullah, Hz.Hüseyin ve yanındakileri -ya biat ya ölüm- arasında bir tercih yapmak üzere büyük sahabi Sa'd İbn Ebi Vakkas'ın oğlu Ömer'i görevlendirir. Ömer ibn Sa'd önce tereddüt eder. Zira Vali Ubeydullah,Rey bölgesinde asayişi sağlamak, Deylemileri kontrol altına almak için Ömer'i Rey şehrine Vali tayin etmiş emrine dört bin kişilik bir kuvvet vermiştir. Hz.Hüseyin meselesi çıkınca önce bu gaileyi halletmesini söyler. Ömer İbn Sa'd tereddüt edince de Rey valiliğini elinden alacağını ima eder, Ömer'i valilikle, dünya ayakta durdukça lanetle anılacak bir cinayet arasında bırakır.Büyük sahabinin oğlu bir valilik karşılığında peygamber torunun kanına girmeyi tercih eder. Onun geri dönme isteğine vali Ziyat kabul etmediği için izin vermez. Fırat nehrinden su almalarını yasaklar. Peygamber torunu ve yanındaki erkekleri katlettirir. İlk oku o atar, Hz.Hüseyin yiğitçe savaşır, onlarca insan üzerine çullanır, öldüğünde bedeninde 33 mızrak, 34 ayrı yara tespit edilir. Başını gövdesinden Ömer bin Sa'd ayırır. Üzerinden atları geçirerek cansız bedenini çiğnetir.Tarihin en acı verici katliamının Yezit ibn Muaviye ve Vali Ubeydullah ile birlikte ortağı olur. Vali kalma hırsı, Peygamber torununu katledecek derecede onu körleştirir. Bu cinayet, zalimler için koltuk ve makam hırsının Peygamber torununu öldürmekten daha önemli olduğunu ve hiç bir insani ve İslami kural tanımadığını gösterir. Orada kalmanın yolu kuralsızlıktır. O gün bugündür, kirli koltuklar için nice Hüseyin ve Hüseyinler feda ediliyor.Orada kalmak için nice kanlı el tutulur, nice masum ve temiz baş feda edilir. Bugün de yaşanan odur.