Erdal Çil

Tarih: 26.09.2023 11:57

İLAHİ MİSYON

Facebook Twitter Linked-in

Yaratılmışların en şereflisiydi insanoğlu. 

Halen de öyle!

Ancak hani nerede, kimin umurunda, kim arayıp soruyor ve kim talep ediyor, murat ediyor o insanı?

Hepimiz kapılmış gidiyoruz bahtımızın rüzgârına sermest olarak. 

Hiç birimiz o insanı, halifeyi aramıyor, kendimize benzeyenlerle günümüzü gün etmeyi sürdürüyoruz. 

“Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” hükmüne uygun olarak!

Biliniyordu böyle olacağı. Yeryüzünde kan dökecek, bozgunculuk yapacak da denmişti ama yine de bu halleriyle de bu kadar beğenileceğini beklemiyorduk değil mi? 

Muğla'nın en büyük barajı olan Geyik Barajı’nda geçtiğimiz yılın bu döneminde yüzde 100 olarak ölçülen su seviyesi bu yıl yüzde 44'e düşmüş durumda.

Yine Bodrum'a su sağlayan bir diğer baraj olan Mumcular Barajı’nda da düşüş devam ediyor. Geçtiğimiz yılın Nisan ayında yüzde 88 olan doluluk oranı bu yıl yüzde 47 olarak ölçülmekte. 

Halife diyerek yaratılmış olan insan, halifeliği sadece makam ve güç sahibi olmaktan ibaret görerek kendinden başka hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımaksızın hükümranlığını sürdürüyor. 

İktidarı için para lazım, döviz lazım ve bunun için de dünyadaki her canlı için olmazsa olmaz yegâne nimet olan suyun, diğer bütün canlıların kullanımından kesilerek döviz getirebilecek kanallara aktarılması gerekiyordu ve yapılan barajlarla bu sağlandı. Milas’ da, Bodrum çevresinde bütün su kaynaklarının yolları, nehirlerin yönleri değiştirilerek bu barajlara dolduruldu.  Ziraat bitti, endemik çeşitlilik yok denecek seviyelere geriledi, toprak dostu, toprakla yaşayan böcek, kelebek gibi birçok canlı türü de yok edildi. 

O yok edilen, o yaşam hakları ellerinden alınan canlıların ahı tutmaz mıydı hiç?

Yarın elbette Hakkın divanına varınca, hesabını mutlaka alacak olan karıncanın, otun, böceğin ahları, hesapları yarına da kalmadan görülüyordu işte. 

Turizm için doldurulan barajlardaki sular, yeterli altyapı çalışmaları yapılmadığından patlamalara yol açıyor, sokaklar caddeler patlıyor, içme sularının gürül gürül denize karışarak heder oluyordu. 

Nedir bu körükörüne turizm sevdanız demeyeceğim.

Biliyorum: ülkemizde sermayenin, kirli paranın en iyi aklandığı iki sektör var. 

İnşaat ve turizm.

İktidarı da, muhalefeti de bu yüzden onlara olan sevdalarından kolay vazgeçemiyorlar. 

Mevzuat çöplüğüne dönen idari yapımızda yıllardır doğru dürüst bir yasaları bile olmayan iki sektör.

Önüne gelenin rahatlıkla müteahhitlik yapabildiği, önüne gelenin otel, motel işletmecisi olduğu belki de tek ülke Türkiye.

Siyaset bu yüzden bu ülkede müteahhitlerin paralarıyla otel odalarında yapılan kirli işbirliklerinden öteye gidemedi yıllardır. 

Bu kirliliğin sonucunu her depremde; her doğal afette, selde, erozyonda bunu nice canları kurban vererek ödememize rağmen bir türlü halife olduğumuzu göremiyor, ders almıyor, Allah’ın bize verdiği o yüce makamın ağırlığınca davranmıyoruz.

Turizm’de en iyi olduğumuz dönem 2013 ve bu yıl elde ettiğimiz gelirlerin GSMH içindeki oranı da yüzde dört buçuk seviyelerinde.

Değer mi diyeceğim ama kimin umurunda?

Yüzde dört buçuk için değer mi yüzlerce, binlerce canlıyı öldürüp, tarımı da bitirmemize?

Değer mi turistin üç kuruşluk dövizi için 7/24 suyu çarçur etmesine göz yumulması?

Değer mi size makamların en iyisi, makamların en yücesi tarafından verilmişken başka makamlara bu denli bel bağlamanız?

Ağaçlarında çürüme emareleri gören Kanuni Sultan Süleyman, hocası Ebusuud Efendi’ye hitaben: “Meyve ağaçlarını sarınca karınca / Günah var mı karıncayı kırınca?” sormuştu. 

O da cevaben: “Yarın Hakk’ın divanına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca” demiş ve kendine dönmüştü. 

Biz ne zaman döneceğiz? 

Ne zaman kirli paralardan, kirli ilişkilerden, otel odalarından çıkıp ne zaman güneşe, aya, havaya, suya dair sorumluluklarımızı yerine getirecek, ne zaman insan olacak ve ne zaman halife olduğumuzu hatırlayacağız?

İnsan, yeryüzünde Allah'ın halifesi olduğuna göre, bu nimetlerde Onun rızasına uygun olarak tasarruf etmek durumundadır.” (Bakara 29.)

Umarım geç kalmayız.

Umarım dönüşümüz de gelişimiz gibi muhteşem olur.

Yoksa illa ki iklim krizi gibi yeni yeni ve belki de uydurulmuş yeni yeni krizlerle daha fazla da dağılmadan inşallah kısa zamanda toparlanır, omuzlarımıza yüklenen ilahi misyona layık davranabiliriz. 

                                                                                                                                      Erdal ÇİL

                                                                                                                         cerdal48@gmail.com


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —