Türkiye’nin en ağır meselesi, kangrenleşen terör ve bölücülüktür.Seksenli yıllardan beri teröre büyük bedeller ödendi. Halen de ödeniyor.
Etnik terörü kısa zamanda bitirmek için sihirli bir reçete yok. Sabırla, akılla uzun yıllar çalışmak gerekiyor. En büyük görev bu ülkenin gerçek aydınlarına düşüyor.
Bir ülke sadece silahla, topla tüfekle müdafaa edilmez. Kalemle de müdafaa edilmesi gerekir. Yazarak, çizerek, anlatarak etnik bölücülüğün kucağına düşenleri uyandırmak aydınların görevidir.
Bu görevi hakkıyla yerine getiren yazarlardan biri İrfan Sönmez. Bölücülükle ilgili birbirinden değerli kitaplar yazdı. Ayrılıkçıların iddialarını cevaplandırdı, gerekçelerini çürüttü. Mesela onun Altınordu Yayınları arasında çıkan “Self Determinasyon, Ayrılma Girişimleri ve Kürtler” kitabını okuduğunuzda vatan coğrafyasında hiçbir etnik grubun dışsal self-determinasyon hakkı olmadığını görüyorsunuz.
Bilgeoğuz yayınları arasında çıkan “Kürt sorunu mu, Devletleşme sorunu mu” isimli kitabını okuduğunuzda sorunun ne demokratikleşme, ne az gelişmişlik meselesi olduğunu, etnik ayrılıkçılığın ülkeyi bölme bir PKK devleti kurma meselesi olduğunu bütün çıplaklığı ile görebiliyorsunuz. Yine aynı yayınevinde çıkan “Ana Dilde Eğitim, Milliyetçilik ve AB Hukuku” isimli çalışmasında, dil parçalanmasının aslında ülkenin parçalanması olduğunu öğreniyorsunuz.
Sönmez, bu kıymetli çalışmalarına şimdi yeni bir kitap daha ekledi. Elips yayınları arasında çıkan “Oslo’dan Habur’a Baronların Savaşı, Kayıp Barış” isimli kitap 2005’te başlayıp 2015’te biten çözüm sürecinin bütün safhalarını en ince ayrıntısına kadar ele alıyor. Topluma “analar ağlamayacak, akan kan duracak” diye sunulan sürecin aslında ne olduğunu Sönmez’in bu enfes çalışmasında öğreniyorsunuz. PKK’yı memnun etmek için verilen tavizleri, Öcalan’a verilen sözleri, çözüm sürecine karşı oldukları için görevden alınan bürokratları, devletin yapısını değiştirmek, Türkiye’yi parça parça bölünmüş bir ülke haline getirmek için yapılan pazarlıkları ilk defa bu kitapta öğreneceksiniz. Niye yalan söyleyeyim, bir solukta okuduğum kitabın kapağını kapattığımda, Türkiye’nin nasıl bir uçurumun kenarından döndüğünü görerek dehşete kapıldım. Okuyanların da aynı dehşete kapılacaklarından ve bazı –yerli ve milli- diye kodlanan siyasetçilerin aslında ne olduğunu anlayacaklarından eminim.
Kitap, süreci anlatırken PKK ve uzantılarının dolaşıma soktuğu bazı kavramların gerçek anlamlarını da veriyor. Mesela PKK’nın anayasal statü istemekteki kastını, ortak vatan, eşit vatandaşlık, ana dilde eğitim, Yerel Yönetimler Özerklik Şartından çekincelerin kaldırılması gibi talepleri tek tek ele alarak bu kavramlarla hedeflenenleri okuyucunun zihnine adeta çiviliyor.
Kitapta birbirinden önemli birçok konuya değinilmiş. Mesela HDP ile yollar ayrılırken Bahçeli ile kurulan ilişki, bu ilişkinin sürece etkisi ilk defa bir kitapta böyle ayrıntılı olarak ele alınıyor. Kısacası yaklaşık on yıl süren Oslo,Habur ve Çözüm aşamalarından ibaret olan PKK ile pazarlık sürecinin bütün ayrıntıları ve arka planı bu kitapta ele alınmış. Sürecin PKK’ya bir egemenlik alanı sunacağını düşünerek üzerlerindeki örtüyü atarak Apo’ya selam gönderme yarışına giren gazetecileri, televizyoncuları, kıblesini kaybetmiş coğrafyasız yazarları ilk defa bu kitapta okuyacaksınız.
Takdim yazısını bizim yazdığımız ve Kitapyurdu, İdefiks ve Elips yayınlarında satışa sunulan kitabı ülkenin birliği, vatanın bölünmezliği üzerinde hassasiyet taşıyan herkese hararetle tavsiye ediyorum.