Soyadı hakkının temelinde insan onuru yatar. Devletin en temel görevi, vatandaşlarının onurunu ve haklarını korumaktır.
Anayasa Mahkemesi bu bağlamda, ‘kadının soyadını ancak eşinin soyadıyla birlikte kullanabileceğine’ ilişkin Medeni Kanunun 187. maddesindeki düzenlemeyi, daha öncesinde kazanılan AHİM kararını ve bu yönde geliştirilen yargıtay içtihadını göz önüne alarak anayasanın ‘eşitlik’ ilkesine ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu gerekçesi ile 2023 Nisan ayında iptal etmiş, yeni bir düzenleme için Meclise 9 aylık süre vermişti. Kararın gerekçesinde; ailenin ortak soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçeneğin erkeğin soyadını almak olmadığını belirten Anayasa Mahkemesi ‘..eşlere içlerinden birinin soyadını veya bunun dışında bir adı ortak soyadı olarak belirleme imkanının tanınması ya da ortak soyadının eşlerin evlenmeden önceki soyadlarının birleşimden oluşacağının öngörülmesi mümkündür.’ diyerek Meclise farklı çözüm yolları da göstermişti…
Ancak gelin görün ki, dağ fare doğurdu. İktidar, hiç tasvip etmediğimiz şekilde ‘torba yasa’ içinde ve gecikmeli olarak 9. yargı paketi teklifinde bu konuda bir düzenleme yapmış ise de, verilen onca mücadeleye ve daha önce verilen AHİM kararına ve Anayasa mahkemesi iptal kararına rağmen kadınların elinde yine elde var sıfır!
İKTİDAR HUKUKU DOLANIYOR
Yargı paketindeki 15. maddeye baktığımızda; iktidarın kelime oyunları yaparak önceki düzenleme ile aynı sonucu doğuracak bir düzenleme yaptığını ve alenen hukuku dolandığını görüyoruz. Bu yaklaşım anayasa mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını düzenleyen Anayasa’nın 153 maddesine ve 2. maddesinde ifade edilmiş hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.
Madde gerekçesine baktığımızda ise, ailenin toplumun temeli olduğuna dair Anayasanın 41. Maddesin atıf yapılarak, ‘eşlerin farklı soyadları kullanmasının çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabileceği, çocuğun soyadının tartışma konusu yaratacağı, bunun aile bütünlüğüne zarar vereceği’belirtilerek kadına yalnızca kendi soyadını kullanma hakkının verilmediğini görüyoruz.
EŞİTLİK AİLEDE BAŞLAR
Kadının soyadının farklı olması ne aileye ne de çocuğa zarar verebilecek bir şey değildir. Aileye zarar veren şey, ailenin cinsler arası eşitliğe dayalı olarak yapılanmamasıdır.
Bu ülkede bugüne kadar binlerce kadın aile içi şiddete kurban gitti. Bir tek örnek verilemez ki, kadının soyadı talebi yüzünden bir cinayet işlenmiş olsun. Bu cinayetlerin hepsinin temelinde yatan şey toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Tekrar getirilmeye çalışılan bu düzenleme ise,bu eşitsizliği beslemektedir.
TOPLUMDA KADINA SAYGIYI ARTIRIR
Kadınların kendi soyadını kullanabilmesi, eşitlik bilincinin ailede başlamasına, toplumda kadına saygı kültürünün ve demokratik değerlerin artmasına, kadının manevi varlığının yanı sıra ailenin de güçlenmesine katkı sunacaktır. Hatta iktidarın bir türlü durduramadığı kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin ilerleyen süreçte azalmasına bile katkı sağlayabilecek bir husustur.
İKTİDARA SESLENİYORUZ
Kadınların soyadına ilişkin 15. maddeyi derhal geri çekin! Aksi halde bu düzenlemenin tekrar iptal edileceğinden şüpheniz olmasın! Sizlere hatırlatırız:
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nin kadının soyadına ilişkin hükmü iptal etmesinin gerekçesi ‘dostlar pazarda görsün’ değildir; belirttiğimiz tüm bu hukuki sebeplerdir.
HUKUK YOK SAYILAMAZ
Hukuku dolanmakla sonuç elde edemezsiniz.
Kabul edin artık!
Soyadı, bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsurdur; erkekler için olduğu kadar kadın vatandaşlarımız için de mutlak bir kişilik hakkıdır. Eşlerin soyadının farklı olması bazı sıkıntılara neden olabilecek olsa bile, Ünal Tekeli-Türkiye kararında AİHM; ‘Bireylerin seçtikleri isme göre, saygınlık ve itibarla yaşamalarını sağlamak için toplumdan bir miktar sıkıntı çekmesini beklemek makul olacaktır.’ demiştir. Bu fedakarlığı toplumdan beklemek yerine, sıkıntıları çekmek niçin kadın vatandaşlarımızın üzerinde bırakılmaktadır? Ailenin ve çocukların korunması sadece kadınların mı görevidir?
BU HAKKIN TEMELİNDE İNSAN ONURU YATAR
İnsan onuru ise, anayasamız tarafından temel hak ve özgürlüklerle ilgili maddelerde açıkça koruma altına alındığı gibi, başlangıç bölümünde de insan haklarına ve demokrasiye vurgu yapılarak bu kavramın tüm haklarda korunması gereken bir değer olduğu benimsemiştir.
Ayrıca anayasamızdaki insan hakları hükümlerinin temelini oluşturan 1949’da taraf olduğumuz ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ de (İHEB) insan onuruna büyük bir önem verir, birçok hükmü bu temel üzerine kurulmuştur. Aradan geçen onca yıla rağmen İHEB’in hala ‘Dünya Anayasası’ olarak kabul edilmesinin en büyük nedeni de insan onuruna verdiği bu değerden gelir…
Netice olarak, hukukun ve Anayasa’nın ihlal edilmesine göz yummamız mümkün olmadığı gibi, Gelecek Partisi olarak, parti programımızda da görüleceği üzere siyasetimizin temeli insan onurunu korumak ve yüceltmektir. Dolayısıyla kadınların haklarının ve insan onurunun ihlaline müsaade etmeyeceğimiz net olarak bilinmelidir.
Devletin görevi, insan onurunu zedeleyen her türlü ayrımcılığa ve haksızlığa karşı durmaktır; neden olmak değildir!
Av. Meryem Türktekin
Gelecek Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı