Göktan Ay


Kütahyalı Bir Halk Müziği Aşığı: Emel Örgün…(1)

14. Hisarlı Ahmet Sempozyumunda sadece akademisyenleri değil, yeni kişileri de görmek, onlarla tanışmak/konuşmak yararlı oluyor...


14. Hisarlı Ahmet Sempozyumunda sadece akademisyenleri değil, yeni kişileri de görmek, onlarla tanışmak/konuşmak yararlı oluyor.

Geçen hafta Bestekar Nilgün Özkan Hanımla  tanışmamızı yazmıştım; “Nasıl bu kadar yıl karşılaşmamışız, tanışmamışız?” diye… Ülke her taraftan sanat-kültür insanı yetiştiriyor. Ancak, bizde sanatı-müziği-kültürü seven/takip eden medya yok!..

Şimdi gelelim ikinci isime. Kim mi?; Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği Kütahya Mahalli Sanatçısı, araştırmacı, derlemeci, yazar, oyuncu, şarkıcı vb. her parmağında marifet olan Emel Örgün Hanım…

Emel Örgün 14. Hisarlı Ahmet Sempozyumuna “Film Müzikleri, Yaratıcılık ve Çalışma Yöntemleri” başlıklı bildiri ile katıldı.

Köy köy gezerek saklı kalmış türküleri ortaya çıkaran Emel Örgün, müzik ve sanat hayatı boyunca 100’e yakın türkü derleme yapmış ve çalışmalarına devam etmektedir. Tüm bu çalışmalarını ve araştırmalarını bir kitapta toplayıp kültürümüze sunmak isteyen Emel Örgün, Bursa Büyükşehir Belediye Konservatuarında korist olarak, Bursa Tabipler Odası Korosunda Koro Şefi olarak Bursa’da çalışmalarını sürdürmektedir.

Emel Örgün anlatıyor:

“Dedem ( annemin babası Maden’li sarı hafız lakaplı ) Halil İbrahim ailesi ile birlikte Bulgaristan dan

göç edip İnegöl ün Maden köyüne yerleştiklerinde henüz kundakta bebekmiş. Bluğ çağında Hafız

olmayı başaran dedem ilk ve ikinci evliliğini İnegöl’de yaşamış ; Sonra Kütahya Tavşanlı Kuruçay

köyüne imam olarak gitmiş orada annemin annesi ninem Emine ( evlendikten sonra bu lakabı alan

Molla Lakaplı ) ile yolları Tavşanlı da kesişen dedem evlenerek Tavşanlı’nın Kuruçay köyünde ikamet

etmişler , daha sonra ninemin akrabalarının çoğunlukta olduğu Moymul köyüne yerleşmişler. Bu

evlilikten üç çocukları olmuş. Dedem bir süre sonra eşini ve çocukları olan annem Müzeyyen,

dayılarım Ali Fahri ve Mesut u da alarak tekrar İnegöl Maden köyüne göç etmişler. Moymul köyünde

ninemlerin sülalesine “Esmeler” deniyor, bunun sebebi de Emine ninemin dedesinin Rus bir hanımla

evlenmesi ve beyaz rus hanımının Müslüman olması neticesinde “Esma Ayşe” ismini almasıdır.

Dedem Maden’li Sarı Hafız 1964 yılında Maden köyünde hayata gözlerini yummuş. Anneannem

Emine Molla 1976 senesinde Maden köyünde vefat etmiştir

Maden köyünde Hafız dedem Halil İbrahim ve ailesine “ hacılar “ sülalesi denmektedir.

Dedem Halil İbrahim eşine , iki oğluna ve kızına Kuran öğreterek onları da Din görevlisi yapmıştır

ancak dayılarım Ali Fahri, keresteciliği Mesut dayım ise ormancı olmayı tercih edip hayatlarına din

görevlisi olarak sürdürmemişlerdir. Benim hatırladığım Ninem Emine Molla ve annem Müzeyyen

hanım ikisi de yaşamlarına hafız olarak devam edip bir çok öğrenci yetiştirmişlerdi.

Babam Yusuf Örgün ün ( 1928 ) annesinin ismi de Emine’dir. Babaanem Emine’de aynı Emine Molla

ninem gibi Tavşanlı’nın Köylerindendir. Bozbelen köyünden “Duraklar” sülalesinden İnegöl Maden

köyüne danacılar sülalesine gelin gelmiş ninem Emine Durak’ın sülaesi   Anadoluda topraklarında

Yörük dağılımı yapıldığı zaman Aydın’ yerleşen sonradan da Tavşanlı Bozbelen köyüne gönderilen

Aydın ili Yörüklerine mensup olduğu söylenmektedir. , Örgün soy adını alarak Maden köyünde

yaşamış ve orada ölmüştür. Hasan Emine Örgün (Babannem ve Dedemin ) sülalesine köy halkı

arasında danacılar sülalesine “danceller” denmektedir

Babam ( Merhum) Yusuf Örgün’ün  Arifiye’den mezun olup ilk kez öğretmenlik yaptığı köy İnegöl’ün

Deydinler köyüdür akabinde İnegöl Hayriye Köyü İnegöl Kestane alan, İnegöl Kavaklar altı İlk öğretim

okulunda görev yapıp Bursa Atıcılar İlk öğretim okulunda görevini tamamlayarak öğretmen olmuştur.

İnegöl Maden köyde Hacılar sülalesi din görevlilerinin çoğunlukta olduğu bir sülaledir. 1928

doğumlu İsmail Hakkı Tekkesi İmamı ve Hafız-ı Kurani Kerim Halil İbrahim Çuluk Hacılar sülalesinden

çok yakın akrabamızdır. Erkek kardeşi (merhum) Üzeyir Çuluk şu an İstanbul Başbakanlık Osmanlı

arşivinde araştırma görevlisi olarak çalışmalarına devam eden 1964 doğumlu Sinan Çuluk’un

babasıdır. Sinan Çuluk kuzenim olmaktadır. Merhum Üzeyir Çuluk’ un eşi Adviye Çuluk’ta Kuranı

Kerim hocası olan bir hafızdır ve lakabı “ Hafız Hanım” olarak bilinir. Maden köyünden yetişen ve ilk

öğretmen olarak hayata atılan babam Yusuf Örgün’dür, Arifiye Köy enstitüsü mezunu olup ilk kez

olarak öğretmenliğini Deydinler köyü ilk okulunda yapmıştır. Köyden yetişen ikinci öğretmen ise

Dursun Ayaz’dır. Erkek kardeşim İsmail Kemal Örgün iyi bir müzisyen olarak yetişmiş usta bir bağlama

sanatçısıdır. Ablam Hayriye Örgün ev hanımı olarak yaşamını Bursa da sürdürmektedir.

Anneannem Emine Molla Maden köyünde tek başına yaşıyordu, oturduğu ev yukarki mahalle ile

aşşagı ki mahallenin tam ortasında sayılırdı. Yaz tatillerinde çoğunlukla ninemin yanında kalırdım .O

dönemlerde jeep ile ve ya köye giden kamyonlar ile yolculuk ederdik. İnegöl’den yola çıkıldığında

Maden köye en yakın köy Deydinler köyüdür. Gazelli ve Hayriye köyüne giden araçlar Maden

köyümüzden geçiyordu bu nedenle köye ulaşım çok zor sayılmazdı, çocukluğumuzda kardeşim İsmail

Kemal Örgün ile birlikte bir akrabamızın öküz arabası ile İnegöl’den çıkıp saatler süren yolculuk

neticesinde akşam ezanında köyümüze vardığımızı hatırlıyorum. Daha önce hiç yaşamadığımız bu

yolculuk kardeşim ile ikimize çok eğlenceli gelmişti.

Çocukluğuma dair anılarım arasında Molla ninemin İnegöl Maden köyünde tek başına

yaşamasından dolayı en fazla bulunduğum köy Maden köyü olduğu için köyüme ilişkin bir çok

geleneksel ritüel biçimleri hafızamda yer etmektedir.

Maden köyündeki evimiz “kapı üstü ev “ denilen türdendi. Büyük ahşap kapılardan girilen bahçeye

adım attıktan sonra kapının hemen yanında soldan yukarıya ahşap merdivenlerle “sahanlık” denilen

alana çıkılır, sahanlığın bahçeye bakan kısmında balkon trabzanları vardır bu sahanlık denilen salonda yerlerde pala ve çapıtlardan yapılan kilimler serili idi. Sahanlığa kapıları açılan yan yana iki oda, sahanlığın bahçenin arka kısmına bakan duvar dibinde de “asbestlik” bulunurdu, abdestlik abdest

alınan yer ve günlük bulaşık, temizlik vs gibi ihtiyaçların giderildiği betondan yapılan derme çatma

ilkel bir lavabodur. Abdestliğin dibinde bidonlara ağız kapalı kovalara doldurulmuş sular bulunurdu,

içme suyunu dereden testilerle taşıyorduk.

Kapı üstü evimizin bahçesi çok büyüktü, bahçede akasya, elma, armut, dut ağaçları bulunmaktaydı.

Bahçede pide yufka vs pişirmede kullanılan sac ve sac ayağı ve yakılmak üzere üst üste yığılmış

odunlar ve çıralar bulunurdu. Yaktığımız ateş üzerine konan sac ayağı ve sac üzerinde pişen yiyecekler “yumurta külbastısı (sac da,sacın üstüne un ekerek unun üzerine yumurta kırılarak ve “esiran” dedikleri bakır madeninden yapılma minik bir kürek ile ters yüz edilerek pişiriliyor) , hamurdan

yapılan şipit ( küçük ve yumuşak gözleme içine tereyag sürülüp yeniyor) , yufka, bazlama, gözleme”

olarak adlandırılan yiyeceklerdir. Bizim bahçemizde ekmek pişirmek için fırınımız yoktu, evde ekmek

ihiyacı komşuda pişen fırından alınan köy ekmeği yada haftada bir gün İnegöl ilçesinin pazarı olan

Perşembe günü pazardan getirilirdi . Köylüye göre “kasabadan” gelen francala ekmeğe “yaban

ekmeği” denirdi, kilerde bulunan ahşaptan yapılmış sandık biçiminde üstten kapaklı ambar denilen

dolaplarda saklanırdı. Köylü pratik bir yiyecek olarak dilim dilim kestikleri köy ekmeği üzerine taze

çekilmiş “curu yağ” dedikleri ayçiçeği yağı surer üzerine toz kırmızı biber ve tuz ekerek tüketirlerdi.

Maden köyde köy halkı İnegöl ilçemizden “ kasaba “ ve ya “Eynigöl “ olarak söz ederlerdi. Köyde

bulunan tek bakkal yukar ki mahalle de caminin bulunduğu köy meydanında kahvelerin hemen

bitişiğinde ki “Hatipoğlu” lakaplı İsmail Hatipoğlu idi. Babası İbrahim Hatipoğlu’ndan kalan mesleği

sürdürmekteydi. Bakkal dükkanına yanımızda götürdüğümüz yumurta, un , şeker vs karşılığında takas

eder bisküvi çikolata alırdık. Yemeklerimiz bilenen ve mevsimine göre pişirilen yemeklerdir. Köyde

şeker kamışı, pancar, kestane ,ceviz , kiraz, bugday, ay çekirdeği, tütün yetiştirilen başlıca gelir

kaynakları ürünlerimizdir. Hayvancılık ta başlıca gelir kaynaklarımızdandır.

Köyde sağlık sorunlarına çare bulan yaşlı kadınlar vardı. Diş eti hastalıklarına çözüm için “nevazil

kesme “ tedavi yöntemi olarak hastanın başının tepesindeki saçlar kazınır, saçların kazınmış olduğu

bölgeye jilet ile kesikler atılarak kan akıttırılır ve ya çentme aleti ve ya “neşter” de dedikleri üzerinde

bir çok küçük bıçağın bulunduğu ve kenarındaki minik kolu çekip bırakarak hastalıklı bölgede yarıklar

açacak ve kan akıtacak şekilde aynı anda yan yana eşit yarıklar açması neticesinde çentme tedavisi

uygulanırdı. Neşter çeşitli hastalıkların tedavisinde vücudun çeşitli bölgelerine uygulanırdı.

Romatizma ve ya cilt hastalıkları tedavisi için de şifalı ot dedikleri otları büyük kazanlarda kaynatır.

Kaynamış olan bitki suyunun içine bir süre oturularak şifa bulmaya çalışılırdı. Vücut ta kaza ve ya

düşme sebebi ile oluşan morluklar bertilmeler incinmelere karşı ekmek ile toz şeker ağızda çiğnenir

vücudun moraran incinen acıyan bölgesine bir tülbent ile bağlanırdı ayrıca incinen bir kalıp beyaz

sabun ya da yeşil sabun rendelenir üzerine yumurta akı ile çırpılarak edinilen merhem incinen

bölgeye sürülerek tedavi edilmeye çalışılırdı.

Köy eğlencelerinde özelikle bayramlarda sokaklarda kalın zincirlerden bir evin damından karşı evin

damına bağlanan büyük salıncaklar kurulurdu. Bu salıncaklara gen kızlar tek tek yada ikişerli

otururlar delikanlılardan iki kişi de salıncağın iki yanına bağlanmış urganların yardımı ile salıncağı

sallarlar ve “ yavuklun kim “ diye yüksek sesle bağırarak sorarlar, genç kız sevdiğinin adını

söyleyinceye kadar çılgınca sallarlardı. Kızlar atlara,  traktörlere biner köyde tur atarlardı.

Köy “ gıncırcık” ya da “çungurgaç” denilen tek kişinin üzerine bindiği ve bir kalasın üzerine

çakılarak oturtulmuş uzun bir ağaç ile yapılan sallangaç ta eğlence araçlarının başında gelirdi.

Köyde “harmanlar” denilen bölgede yılın belli aylarında aylarında ata sporumuz olan güreşler yapılır

civar köy ve ilçelerden güreşçiler gelir müsabakalar düzenlenirdi.

Köyümüzün bulunduğu bölgede “torunun bağı” denilen yerden ve derinin üst tarafından keçi

yolundan geçiliyor, altında kömür madeni varlığından söz ediliyordu. Eğrelti otunun bulunduğu

bölgelerden kömür çıktığı söyleniyordu. “ Kirsecik” ile Gazelli köyü arasında çok eskiden bir kilisenin

varlığından söz ediliyor, 56 kapılar denen mevkide tünel şeklinde mağaralardan basamak şeklinde

geçildiği söyleniyordu. Kara bokluk, erekler, Ömer’in gölü, Gelengöller, Büyük göçlük, Gümele denilen

tarla mevkileri şu anda mahalle olmuş. Dutluk, Sarı yerler, Sarı meşeler, Maden ile Dipsizgöl

arasındaki bölgelerde yel değirmenleri varmış. Harmanlar, alanlar, Akpınarlar, Kuzpınarlar, Düzkumluk, Manda dereciği, 56 kapının sağ tarafında , Aliş’in değirmeni, Kız kalesi ve Kaleler denilen bölgeler. Maden köyü tarla mevkilerinin isimleridir. Hayriye köyü ve Maden köyü arasında Sarıyer denilen yerde “Laleli Dedesi”,” Hüseyin Dede”, Maden köyü yukar ki mahallenin karşısında ki çamlıkta yine bir yatır bulunmaktadır.

Maden köyü tarla mevkileri bilgileri Maden köy doğumlu kuzenlerim Dursun, Gürcan Ayna ve Müyesser,Meral Gülşen Tatar tarafından edinilmiştir.”

Çok düz ve açık konuşan, kendine güvenli, bir çok etkinlikte yer almış, çevresi geniş ama hakkını arayamayan bir kişi…

Örnek verecek olursak son yıllarda Sevgili Serkan Çağrı ve Elif Buse Doğan arasında (sen-ben okurum) tartışma konusu olan bir türküden bahsetmek yerinde olacaktır.

Emel Örgün bu türküyü ilk defa seslendirmiş. Ama ne MESAM’a üye ne hakkını aramasını bilememiş.

Emel Örgün Hanımın oyunculuğuna gelince; Profesyonel müzik çalışmalarının yanı sıra, 2006 yılında Yönetmenliğini Ezel Akay, başrollerini Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk'ün yaptığı “Hacivat ve Karagöz Neden öldürüldü?” filminde, Bursa yöresine ait derleme çalışmasından iki türkü ile rol aldı. Filmin müzikleri Kalan Müzik tarafından piyasaya çıkarıldı.

 

https://www.youtube.com/watch?v=2NBga52c0RI

Albüm: Hacivat Karagöz neden öldürüldü? (Dört kitabın manası) ~ 2006 Kaynak kişi: Macide Kulbey

Derleyen: Emel Örgün 

Yöre: Bursa 

"Kam" anlamı; Eski Türkler’de dini törenleri yöneten kişiye “Kam” denildiği gibi ayrıca "Şaman" sözcüğü yerine "Kam" sözcüğü kullanıldığı eski Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır.

Kliplerinde yöresel giysilere de önem veren Emel Örgün, bu yörede çok tanınan ve bilinen bir isim. Ancak, henüz ana akım medya ve müzik programları keşfedememiş gözüküyor.  

Devam edecek…