Yavuz Gezer


Kutsi – Kızıl saçlım 3

Askerlik sözü, eve uğramadım. Elçiliğe gittim. Elçilikte pencerelere masaları dizmişler, ayakları bize taraf.


Askerlik sözü, eve uğramadım. Elçiliğe gittim. Elçilikte pencerelere masaları dizmişler, ayakları bize taraf.

Alaya diş hekimi İlhan Cumhur TÜRKER ve Yüzbaşı (İkisi de) Süleyman ALAN gelmemişti.

Oraya sığınmışlar eşlerini de götürmüşler.

Elçiliğe girer girmez emrimde çalışan Diş Hekimi Yüzbaşı İlhan Cumhur TÜRKER ve alay hâkimi Süleyman ALAN beni görünce sanki yüzlerini saklar gibi yaptılar, yanımdan böyle ayrıldılar.

Merdivenleri çıktım, üst kata. Süleyman ALAN salondaydı. Dedim ki “Süleyman’cığım üstüm başım çok kirlendi. Ayın 18’i – 28’i. On gün oldu acaba banyoda yıkanabilir miyim?” dedi ki “Üstündeki kendi tabancanı ve bir de A3 silahı vardı, bana ver ondan sonra banyoya gireceksin” dedim ki “Süleyman’cığım niye, ne var ki bunda? Niye vereyim silahı? Silah namus. Ne intihar ederim ne de sizlere bir zarar veririm. Ama silah namustur vermem size ve sözümü yaptım, astım oradaki çiviye, banyonun kapısını da açık bıraktım yıkandım, çıktım. Dediler ki “Elçi seni çağırıyor” hiç kimsede bir ses yok. Yanıma bile gelmediler. İçeriye girdim elçi ayağa kalktı. Çok muhterem bir zat “Gel bakalım” dedi. Dedim ki “Hayrola bizim çocuklar burada yok, acaba bir şey mi oldu, başlarına bir şey mi geldi?”, “Maalesef” dedi. “Onları katlettiler” dedi. Biraz dedim “ferahladım, VATAN SAĞOLSUN, sebebi sayın büyükelçi ferahlamamın sebebi ben sanıyordum ki kaçırdılar da eşime ne yapacaklar! Oğlum çoban mı olacak hizmetkâr mı olacak, öldürecekler mi? Onun şeyiyle geldim buraya” dedim. “Ama beni ferahlattınız. ALLAHLARINA KAVUŞTULAR VATAN SAĞOLSUN”.

Ben 18’inde gidince Hasan Efendi her zaman bize yardımcı oluyordu. Bitişik evin yani ayrı kapısı ayrı mutfağı vardı. Orada oturuyordu bir ihtiyaçları olduğunda sair günlerde kendi hanımı da Feride Hanım çok iyi bir hanımdı. Şimdi yemek yiyorlarmış sesler gelmiş. Rumca konuşmalar, bunlar; hemen bizim hanım, rahmetli çocukları almış küvete koymuş, üstlerine abanmış. Ayşe Hanım, Müber Hanım da küvetin yanına lavabonun altına saklanmış. Feride Hanım da tuvalete kaçmış, Hasan Efendi de bizim yatak odasında yatağın altına saklanmış.

Kilidi taramışlar. Ondan sonra Hasan Efendi’ye ateş etmişler. Duvarlarda da var mermi izleri. Hasan Efendi kolundan yaralanınca ölü numarası yapmış kurtarmış. Tuvalette Feride Hanım’ı taramışlar, orada yığılıp kalmış. Banyoya gelmişler Hasan Efendi (Banyodan yatak odasına ses gidiyor) eşim diyormuş ki “Bak doktor eşim kimseye bir kötülük etmedi, herkesi sever, doktor. Dokunmayın çocuklara beni öldürün.” Taramışlar… hanım yüzükoyun sırtından sol omzunun altından giren mermiler… 27 mermi sadece küvette varmış.

Sırtından çıkan kurşunlar Murat’a ondan çıkan kurşunlar altında çocuklar, çocuklar altında ya! Yüzükoyun. Kalplerini parçalamış. Kutsi’yle Murat’ın. Orada şehit olmuşlar ama küçük çocukta hiçbir şey yok. Mermi yarası yok yıkarken gördüm. Altta ya boğulmuş ya da boynunu sıkmak suretiyle öldürülmüş. Sonradan atmışlar küvete, onu bilmiyorum… Ama onda hiçbir şey yok… Öbür şehitleri de elbiseyle götürdük Elazığ’da soyduğumuz zaman…

Muazzam yaraları vardı… Bacaklarında bir şey yok, başlarında bir şey yok. Bütün göğse ateş etmişler. Orada kanlarını biz pansuman koyarak durdurduk ve yıkadım.

Müber Hanım, kardeşi Ayşe Hanım ve Hasan Efendi ev sahibim orada konuşanlar Rum, gelip kapıyı tarayanlar Rum ondan sonra da şeyde Kumsal’da giderken bi de Yunan Subayı var. Bir eve daha baskın yapmışlar. Adam av tüfeğiyle vuruyor şeyi subayı! Subay yaralı kaçıyor miğferi düşüyor. Rum miğferi, halen müzede… ondan sonra şeyi… silahı düşüyor, bırakıp kaçıyor “KORKAK HERİF” silahı müzede.

İlhan Türker CUMHUR Diş Hekimi ve Süleyman ALAN bizim eve gittiler. Yakında bir marangoza tahtadan ayrı tabutlar yaptırmışlar, her birini bir tabuta koymuşlar. Tabutları kamyona koymuşlar üstüne de Türk Bayrağı çekmişler. “Binbaşım” dediler “Türkiye ile irtibat kuruldu seninle görüşmek istiyorlar”. Baktım Cevdet SUNAY paşam “Şimdi” dedi “İki tane uçak, ikişer pilotlu, yedek pilotlu gönderiyorum dedi senin çocukları bir uçağa bindir 35 yaralıyı da getirsinler öbür uçağa bindir ve hemen hareket et. Ankara’ya gel” dediler. Ben hiç eve uğramadım. 18’inde ayrılmıştım bi daha evi görmedim. Şehitleri arkadaşlarım getirmiş, uçaklar gelmiş hemen tabutları aldılar uçağa taşıyorlar bir otobüsle de Kıbrıs Türk’ü yaralıları gelmiş…

Beş Parmak Dağları’nı geçtik, Toroslar üzerine gelince dediler ki “Genel Kurmay Başkanı seninle konuşmak istiyor” “Buyurun komutanım” dedim. Dedi ki “Evladım 6-7 Eylül hadiselerini hatırlıyor musun?” dedim ki “Evet ben Zonguldak’ta kıta hizmeti yaparken İstanbul’u yıkmış, talan etmişlerdi” “Aynı şey Ankara için mevzubahis” dedi. “Ankara kaynıyor, ne Esenboğa Havaalanı’na ne de askeri havaalanına indiniz mi yollar kapalı” dedi. “kıyamet kopacak, ne düşünüyorsun?” dedi bana. “Ben gelmek istiyorum Ankara’ya” hani uçaktayız yerde değilim ki durayım “Evladım lütfen sen çocukların ve eşinin naaşlarını Elazığ’a götür” dedi “Orada defnet” günlerden cumartesiydi “Emredersiniz” dedim. Pilota dedim ki “Böyle böyle Elazığ’a döneceksiniz siz de Ankara’ya gideceksiniz karşılayacaklar Ankara’da” telsizle konuşuyoruz…

Kardeşlerim gelmişti hepsi ağlıyor, bağırıyorlardı. Oradan şeye getirdik İzzet Paşa Camii’ne, namazları kılındı. Oradan yine eller üstünde şehitliğe getirdik. GÜLŞEN-İ ŞÜHEDA ŞEHİTLİĞE. Orada mezarlar hazırlanmıştı elimle koydum. Hocalar bir tarafta. Mürvet, İhsan Murat, Kutsi ve Hakan. Şimdi mezarları bu masa gibi blok halinde, iki metrelik taş. Kıbrıs şehitleri yazıyor, bir de isimleri. Başka bi şey yok…

Hani afakanlar basar ya, sıkıntı… O arada bi baktım “Kısa kollu, beyaz Fransız güpürü elbisesi üzerinde çocukların da şeyleri var. Bahriyeli elbiseleri vardı, o iki çocuğun elinden tutmuş. Elinden tutmuş havada yürüyorlar. Havada Beş Parmak Dağlarını geçtiler, Akdeniz üzerinde giderken, baktım yükseliyorlar. Hakan nerede derken, bir baktım Hakan annesinin önünde… Küçücük. Annesi şöyle yapıyor, annesi diğer çocukların elini bırakmıyor annesi “üff üffff “ediyor üflüyor. O da uçuyor… Ondan sonra kayboldular, o gün bugün görmedim.