Selçuk Özdağ


LAİKLİK Mİ? BAKAN (!) KÖRLERE

Kemalpaşazadelerin, Dürrizadelerin yerini bugün kendisine akademik ünvanlar verilmiş kişilerin, politikacıların ve at gözlüğü takıp sadece odaklandığı yere Bakan bazı figürlerin aldığını görüyoruz.


Kemalpaşazadelerin, Dürrizadelerin yerini bugün kendisine akademik ünvanlar verilmiş kişilerin, politikacıların ve at gözlüğü takıp  sadece odaklandığı yere Bakan bazı figürlerin aldığını görüyoruz.

Kendi eksikliklerini, başarısızlıklarını  hak ve hukuku hiçe sayan vicdansızlıklarını kamufle etmek  için maden kazar gibi geçmiş tarihi olayları ısıtıp ısıtıp milletin tepesine boca edip duruyorlar.

Bu madenlerden en işlevsel olanı da laiklik konusu. Bu zevata 
laikliğin  esasen din ve inanç  özgürlüğünden ziyade vicdan özgürlüğü olduğunu, vicdanı hür bir bireyin ve ardından toplumun bu kodlar ile yoğrularak şekillenirse bir medeniyet tasavvurunun mümkün olacağını söylesek sadece aval aval Bakacaklardır.  Ve elbette laikliğin,  din ve inanç hürriyetini ele alırken, bu inanç mensuplarını seküler toplum kesimlerine karşı korumadığını, esasen seküler anlayış ile dini ve inanç temelli anlayışın kavgasının ekseriyetle bir fikir ve söz kavgası olduğunu da ifade ettiğimizde yine aynı zevat bu  sefer de bön bön Bakacaklardır.

Bilinenin aksine yakma, yıkma, talan, katliam gibi olguların daha çok din dışı/sekülerlere karşı değil, din/inanç farklılıklarının bir iç mücadelesi olduğunu, başka bir deyişle mesela; bugün öldürülen her 10 Müslümandan 9’unu bir başka Müslümanın öldürdüğü sözlerimize ilave etsek, bu sefer de aynı zevat boş boş Bakacaklardır.

Amiyane tabirle laiklik; Müslümanları diğer Müslümanların şerrinden koruyan bir zırhtır…

Ülkede nerdeyse rejim değişmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, Atatürk, laiklik, bilimsellik ve hayat tarzı hassasiyetleri nerdeyse eskiye dair anılar haline getirilmişken birileri yüksek rakımlı yerlerden hala mağduriyet edebiyatı parçalıyor.

Bu zevatın, ülkenin başka bir meselesi kalmamış gibi hiç durmadan serdettiği Muhafazakar hassasiyet söylemi hiçbir dönemde  bu kadar itici olmamıştı.

Tıpkı geçmişte seküler/muhalif figürlerin benzer hassasiyet söylem ve itiraz dilinin bir o kadar irite edici olduğu gibi. Aynı ülkede bir arada yaşayıp da birbirlerini bu kadar az tanıyan bir topluluk (ve de aydın kesimi!) az bulunur herhalde.

Ehem ile mühim farkını bir türlü anlayamayan yoz ve bi-netice tartışmaların bıkkınlığı ile zaman öldürüp duruyoruz. Birbirine had bildiren, kapak yapıp taraftar gazı alan karşıt mahallelerin sakinleri; aslında sizler aynı insanlarsınız. 
Bugün iktidar elitlerinin Atatürk, laiklik, demokrasi gibi kavramlardan çok da haz etmediği bir sır değil. Zaman zaman “iki ayyaş” benzeri söylemlerle gündeme geldiklerini de biliyoruz.

Harf, şapka inkilabı (kılık kıyafet) saltanat ve halifeliğin kaldırılması
Kur’an’ın Türkçeye tercümesi, ezanın Türkçe okunması ve bilhassa laiklik  gibi kavram ve uygulamalar ile dine düşman bir politika yürütüldüğünü, milletin bu yüzden özünden koparıldığını ve geri kalmasına sebep olduğuna iman ederler. (!)

Ve bu yüzden olsa gerek cumhuriyetle hesaplaşma konusunda ciddi bir efor da sarfediyorlar. 90 yıllık reklam arası dedikleri  cumhuriyetten kurduklarını  söyledikleri yeni cumhuriyete bir de kurucu bulduklarını ifade etmişlerdi(!)

Esasen tüm bu hesaplaşma ajandası içinde laiklik kavramı bu zevat için en bereketli  alandır. Zira bu konuda hassasiyetleri kaşımak ve manipüle etmek çok işlevseldir. Dini meselelerde hassas olan halkı laiklik sopasıyla tedip edip buradan yürümek hep yaptıkları işlerdendi.

Çünkü geçmişten kalan yanlış ve gayretkeş bazı uygulamalar bu algıyı beslemiştir. Habbeyi kubbe yapmakta pek mahir siyaset esnafının kolayca eğip bükebileceği bu alanda at koşturmak zahmet de istemez. Hazır, “at yalanı döveriz inanmayanı”diyecek bir iktidar gücü de varken oh ne ala,ne güzel istanbul.

Geçmişin yarım kalan hikayeleri ve dönemin yanlış uygulamaları üzerinden sentezler  yapmak, politika üretir gibi yapıp bugünün yakıcı sorunlarını unutturmak ancak müflis siyaset tüccarlarının zorunlu bir tercihi olabilir. Elbette geçmiş uygulamalar bugün ve yarınlar için bir yol göstermelidir. Ancak yüz yıl öncesinin demokrasi ve gelişmişlik düzeyini bugün oturduğumuz rahat koltuklarımızdan ahkam keser gibi  günümüz ile eş tutup bu konular üzerinde tepinmek için sanırım cehli mürekkep bir profesör falan olmak gerekiyor.

Laiklik kavramına güya farklı elbise giydirmek için geçmişin jakoben uygulamalarını ısıtıp ısıtıp önünüze getirenlerin “Evrensel laiklikten” falan yana olduklarını söylemeleri ise on numara bir takiyedir. . Toplumu ideolojik ajandaları etrafında dönüştürmek için her türlü icraat  ve düzenlemeyi yapan sizler, sadece şartların biraz daha  olgunlaşmasını bekliyorsunuz.  Ardından beyinlerinizin arkasında kemikleşmiş  size özgü bir jakoben anlayışı bu ülkeye dayatacaksınız. 
Elbette bu sizin planınız.
Peki milletin planı nedir? 
Ne olduğuna, çok da uzun olmayan bir zaman içinde herkes gibi siz de mülakki olacaksınız merak etmeyin.

Ve son söz: sanılanın aksine gerçekte, batının ya da doğunun emperyalistlerinin elinde oyuncak olanların, ne milli ne evrensel lakırdılarına prim verecek değiliz. Esasen Batı, Laik bir Türk devleti istemez zira  yönetemez… 
Emperyalistler aşırılıkları destekler tıpkı sizin gibi. 
Ve tüm yanlış uygulamalarına rağmen “Laiklik” bu toprakların en büyük kazanımlarından biri belki de birincisidir.

Bunu aşındırmak için alengirli laflarla  laf cambazlığı yapan, gerçeğe bakamayan(!)bazı hazımsızlara da karnımız tok.

Doç.Dr.Selçuk Özdağ