Yüksel Durak


MİLAT “VAR” - III

(Mış/miş ve Mete Kalkavan’ın forması)


Bir zamanlar bizde spor yazarları/futbol yorumcuları tarafsız(mış). Yazılarını yazarken takım gözetmeden tarafsız yazarlar(mış).

Toprağı bol olsun, Hıncal Uluç buna bir son vermiş. Tarafını açıklayarak -spor yazıları yazamaya başladığında GS kaşkolüyle gitmiş maçlara- yazılarını öyle yazmış. Bu büyük tartışmalar oluşturmuş Babıali’de. 

En çok da yazılarını tarafsız(mış) -gibi- yazanlar katılmış tartışmaya en çok da onlar eleştirmiş Uluç’u. Buna rağmen vazgeçmemiş Hıncal Uluç. Hıncal Uluç GS’liymiş fakat gerektiğinde GS’yi acımasız bir biçimde eleştirirmiş.

Okur saf değil tabii, kimin hangi takımı tuttuğunu bilirmiş yazılarından. Zira tarafsız abiler, bir şekilde bir takıma hiç kıyamazken o takımın karşısındaki rakipleri, olmadı hakemleri, olmadı federasyonu, daha olmadı “iklim değişikliğini” eleştirir, sorumlu tutarlarmış yazılarında.

HAKEM TAKIM TUTAMAZ-TUTMAMALI-TARAFSIZ OLMALI

Bizde, yine eskiden “siyasiler” takım tutmazdı, tutamazdı. Hangi takımı tutuyorsunuz sorusuna cevap müthişti; Milli Takım...

Şimdilerde ise siyasilerimiz, gittiği şehirlerin takım kaşkolünü omuzlarında taşıyor; hangi şehirse o kaşkol. Bir gün Diyarbakır, bir gün Edirne... Büyükşehirlerde -takım sayısı birden fazla olan illerde- kaşkol yok. 

Siyasi figürlerin “takım tutamadığı” bir yerde hakemlerin takım tutması mümkün mü? Zinhar... Onların cevabı da aynı; takım tutmuyorum.

Hayatın doğal akışına aykırı. Takım tutmayan biri, spora -yazımın konusu olarak futbola- merak ve ilgi duyamaz. İnsan merak ve ilgi duymadığı -özel- bir işi ya-pa-maz. 

METE KALKAVAN’IN EFES FORMASI

Süper Lig hakemlerinden Mete Kalkavan, Anadolu Efes-GS basketbol maçında görüntülenmişti. Yanında oğlu da (belki ailenin tamamı) vardı. Kalkavan ve oğlu mutluydu, fotoğraflar harikaydı. Ancak Mete Bey’in sırtında “Efes” forması vardı. Oğlu da Samsunspor forması giymişti.

Neyse ki maç basketbol maçıydı ve neyse ki forma Efes formasıydı. Buna rağmen yeterli kıyamet koptu/koparıldı.    

Mete Kalkavan’ın sırtında GS, FB, BJK ya da Süper Lig’den bir şehir takımının forması olsaydı... düşünmek bile korkunç.

AHMET GÜVENER AMA GÜVENME

1993 yılında, dönemin TFF Başkanı Şenes Erzik iken Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanlığına Ahmet Güvener getirildi. 

Ahmet Bey eski bir hakem ya da futbolcu değildi. Futbol kamuoyunun tanıdığı bir isim de sayılmazdı. Üstüne üstlük çok da gençti; en genç MHK başkanı...

Şenes Erzik Beyefendi malum, Türk futbolunun UEFA ve FİFA’daki temsilcisi bir dünya markamız. Buna karşın onu da federasyon başkanlığında hiç rahat bırakmadık, beğenmedik... acımasız eleştiriler yaptık.

Sayın Erzik’e bunu yapanlar Ahmet Güvener’e ne yapmazdı? Ahmet Bey nihayetinde bir amatör lig hakemiydi...

Robert Lisesi mezunu Güvener, 1976 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olmuştu. Elektrik mühendisiydi. Türkiye’nin sayılı firmalarında ve yurtdışı firmalarda müdürlük, genel müdürlük yapmış biriydi fakat futbolu seviyordu. Uzun yıllar TFF’de çalıştı. Bilişim ve Spor Yönetimi, Hakemlik ve Gençlik Gelişim Projeleri, Kurumlar ve kulüpler için Stratejik Plan geliştirme, yeniden yapılanma ve sportif kurumsallaşma, İyi proje yönetimi, iletişim ve üstün anlaşma yetenekleri konusunda uzmandı. Futbol Yönetimine vizyoner yaklaşımı önemli özelliklerindendi.

MHK’nin başındaki adam maç yönetmeyecekti, hakemleri yönetecekti. MHK başkanının görevi, hakemlerin sahada adil ve hakkaniyetli maç yönetmesi için gerekli şartları hazırlamaktı. Eğitimdi, yönlendirmeydi... Hakemleri kulüplerin ve kamuoyunun baskısından korumaktı...

Şenes Erzik ve Ahmet Güvener yeni bir anlayış ve vizyonla “hakem” işine başladılar. Takım tutsun ya da tutmasın, hakemler sahada “adaletle” maç yöneteceklerdi.

Bundan memnun olmayanlar vardı. Üstelik Ali Şen’in FB’si birkaç yıldır şampiyon olamıyordu. Eski hakemler kesinlikle ve faal hakemler muhtemelen Güvener’i makama yakıştıramamıştı; kendileri dururken!!!

Ahmet Güvener, bir gazetecinin hangi takımı tutuyorsunuz sorusuna “kıvırmamış”, açık yüreklilikle ve mert bir şekilde “GS sempatizanıyım” demişti. Yalana başvurmayıp doğruyu söylemek, bizim her zaman içimize sindirebileceğimiz bir şey değildi. 

Ali Şen’in önderliğinde başlayan kampanya çok çabuk sonuç verdi, Türk futbolu Ahmet Güvener’den kurtuldu. Ancak tartışmalar hiç hız kesmedi; hakemler ve MHK’yi halen tartışıyoruz. Şimdi bir de VAR’ımız var...

Bir sempatizanın görev yapamadığı futbolda kulüp üyeleri/başkanları TFF başkanı olabiliyordu ama...

HAKEM-VAR YÖNETİMİNDEN BEKLENEN

Müsabakaların adil yönetilmesi, hak edenin hak ettiğini alması, kimsenin haksızlığa uğramaması...

Buna karşın, bu oyunda hata her zaman olasıdır, yorum, görüş farkı ve takdir hakkı her zaman vardır. Bunları herkes vicdanında hisseder, bilir. 

KEŞKE...

Maalesef futbolumuz “Mış/miş” gibi; marka(ymış), harika oyunlar oynanıyor(muş), sahadaki her bir futbolcu yıldız(mış), dünya derbilerimiz var(mış), federasyon ve hakem yönetimleri adil(miş)...

Bu durum sadece futbolumuzda olsaydı, o kadar da önemli olmayabilirdi.