Yüksel Durak


MİLAT “VAR”MIŞ

100. KUPA OYNANMAMIŞ


Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir ülke varmış. 

Yanlış anlaşılmasın; bu ülke halen var ve dünya durdukça da var olacakmış.


 

Bu ülkenin önceden adı başka olan bir büyük kupası varmış, sonradan süper müper hiper olarak değiştirilmiş. Ülkenin 100. yılında bu kupa maçı ülkenin ezeli rakip, ebedi dost iki takımı arasında oynanacakmış.

Kupa maçı haziran, bilemediniz temmuz ayında oynanacakmış. Fakat her nedense “O Ülkenin Federasyonu” (OÜF) maçı ertelemiş, yılın son ayına, aralık ayına atmış. 

Daha da ilginci OÜF Başkanı, kupa maçının bir başka ülkede oynanacağını açıklamış. 

Bu karar kamuoyunda oldukça büyük tepki görmüş. 100. yılda bu maçın ülkede, sembol şehirlerden birinde oynanması yönünde çağrılar yapılmış.

OÜF Başkanı bu tepkileri pek ciddiye almamış, iki kulübün de kabul etmesiyle “gizli protokolün” imzalandığını duyurmuş. İki kulübünde bu işten para kazanacağını açıklamış.

Protokol gizli miydi, değil miydi, bilinememiş. Çünkü protokolü herhalde imzalayanlardan başka kimse görmemiş.


 

Aslında OÜF zor günler yaşıyormuş. Bu nedenle olsa gerek planlamayı da iyi yaptığı söylenemezmiş. 100. yıldaki kupa maçı, iki takımın aralarında oynayacağı derbi maçından birkaç gün sonrasına denk gelmiş.


 

Günler su gibi akmış, maç günü gelmiş. Maç günü ülkenin sosyal medyası çalkalanmış, bazı televizyonlarından ardı ardına haberler gelmeye başlamış. Maçın oynanacağı ülke;

Milli Marşa izin vermiyormuş…

Ülkenin kurucusunun posterine izin vermiyormuş...

100. yıl gösterilerine izin vermiyormuş…

Takımların sahaya çıkacağı tişörtlere karışmış…

Takımların maç öncesi pankartlarını kabul etmemiş…


 

Bu ve bunun gibi bir sürü haber ülkenin gündemine oturmuş. Bunun üzerine ülkenin ilgili kurumları bu haberlerin doğru olmadığını, bunun tam anlamıyla bir “dezenformasyon” olduğunu açıklamış.

Dezenformasyon o ülkenin dilinde “bilgi çarpıtma” demekmiş. Daha açık bir söylemle “yalan.”


 

Sorun yokmuş ya da varsa çözümlenmiş, maç oynanacakmış haberleri televizyonlara düşmüş. Yayıncı kuruluşun televizyonu zaten bu konuya pek girmemiş, son ana kadar maç oynanacak şekilde yayınlarına devam etmiş. 

Sosyal medya bu haberlerden hiç etkilenmemiş, maçın oynanmayacağı ve hatta oynanmaması konusunda görüşler giderek artmış.

Televizyonların bir kısmı maçın oynanmayacağı haberlerine devam ederken televizyonların bir kısmı “lal kesmiş,” sus-pus olmuş. 


 

Maçın başlama saatine az bir süre kala OÜF Başkanı ile iki kulübün başkanı ve spor bakanının da katıldığı bir toplantı haberi ajanslara düşmüş.

Yayıncı televizyon da maçın oynanacağı beklentisi ve belki umuduyla yayınına devam etmiş. 

Ancak bu saatlerde iki kulüpte otelden ayrılmamış.

Saatler 20.45’i gösterdiğinde sahaya kimse çıkmamış. Koca stadyumdaki az sayıdaki taraftar tribünleri boşaltmaya başlamış. Bu sıralarda toplantı devam ediyormuş.


 

Sonra OÜF ile iki kulübün başkanının imzasıyla bir açıklama yapılmış; organizasyonda yaşanan aksaklıklar nedeniyle maç ileri bir tarihe ertelenmiş, maçın oynanacağı ülkeye çabaları nedeniyle teşekkür edilmiş. 


 

Gece geç saatlerde iki kulüp özel uçaklarla -keşke birlikte dönselermiş- ülkeye dönmüş. Sabahın erken saatlerine rağmen taraftarlar takımlarını havaalanlarında karşılamışlar.


 

Bu ülkede, “vardır bunda da bir hayır” diye bir söz varmış. Maçın oynanmamasında da bir hayır görülmüş. Son yıllarda ilişkileri hayli gergin olan bu iki kulüp bu olayda birlik olmuş. Taraftarlar birlik olmuş, sosyal medyada birlikte olunan mesajlar paylaşılmış.

Diğer kulüplerden büyük destekler gelmiş. Ülke bu olayda nerdeyse bir ve bütün olmuş.


 

Aradan zaman geçmiş. Kamuoyunun ve taraftarların görüşleri doğrultusunda bu kupanın bir gösteri maçı şeklinde oynanmasına, elde edilecek gelirin kuruşuna dokunulmadan bir vakfa (LÖSEV, Mehmetçik gibi) verilmesine karar verilmiş. Her iki takım da şampiyon ilan edilmiş. Ortadan ikiye kesilen kupa her iki kulübe verilmiş.


 

Bütün bu yaşananlardan sonra OÜF’ye ve OÜF Başkanına ne olmuş sorusu cevapsız kalmış. Çünkü bu ülkede “istifa” gibi bir sözcük olmasına karşın pek kullanılmazmış.