Çok büyük bir felaket yaşıyoruz.. Bunun etkisi daha yıllarca sürecektir. Milletçe enkazın altında kaldık. Hepimiz enkazın içinde çıkmış gibi yorgun ve mecalsiziz.
TV ekranlarına bakarak her enkazın üzerinde arama kurtarma çalışması olduğunu sananlar var. Ama öyle değil.
Deprem bölgelerinden Osmaniye,Gaziantep Nurdağı,Kahramanmaraş,Pazarcık gibi il ve ilçelerini gezdim. İnsanların feryatları arşa yükseliyor. Her enkazın başında yakınlarının kurtarılmasını bekleyen, ilgililere yalvaran-yakaran insanlar vardı. İnsan bu durumu görünce acıya boğuluyor.
Oraları nerede eksik var, İktidarı nereden vuralım diye gezmedik. Gelecek Partisi olarak, ne yapabilir, bu insanların sorunları bir an önce çözümlensin diye baskı unsuru olabilir miyiz diye gittik. Demokrasilerde muhalefetin ne kadar önemli olduğu bir defa daha anlaşıldı. Muhalefet konuşmasa, eleştirilmese vatandaş kaderine razı olacak, iktidarda belki bazı şeyleri hiç görmeyecekti. Eleştiriler bazı kulaklara ulaşınca harekete geçildi, kimi eksikler giderildi. Daha da çok eksik var.
Bu yara hepimizin, yaralı olan sadece 11 il (Elazığ'da var)değil. 81 ilin tamamı, 85 milyon insanımızın bütünü yaralı. Bir çoğumuz televizyonları seyredemiyoruz. Depreme uğramayanlar bile evleri ile ilgili tereddütler taşımaya başladı. Bu, depreme dayanıklı evler yapma noktasında bir bilinç yaratırsa ne mutlu.
Bazıları muhalefetin eleştirilerinden çok rahatsız oluyor. Oysa demokrasi muhalefetle tamam olur.Hemen her lider vatandaşı dinledi, onların şikayetlerine aracılık etti.Kötü mü oldu?
Şunu açıklıkla konuşabilmeliyiz. Kimse Türk milletinden büyük değildir. Bazıları depremzedeleri bırakıp bütün mesaisini sayın Erdoğan'ın itibarını korumaya harcadı. Onun siyasi ikbalini binlerce insanın acısından, trajedisinden daha önemli gördü. Bu zihniyetle hangi problemimizi çözebiliriz?
Bazı şeyleri içimizde tutar söylemezsek aynı hataları tekrar ederiz.Deprem bölgesinde koordinasyon namına hiç bir şey yoktu. Kara düzen bir çalışma ile enkaz altında kalanlar kurtarılmaya çalışıldı.Arama kurtarma ekipleri ellerinden geleni yaptılar. Bu insanların da bir kapasitesi, bir dayanma gücü olduğunu unutmamalıyız. Alın teri, göz yaşı döken, oradan oraya koşan her görevliye burada saygı ve minnetlerimi sunuyorum.
Ancak hükümet onca uyarıya, bilimsel çalışmaya rağmen depreme hiç hazırlık yapmamış. Asker zamanında seferber edilemedi, madenciler bölgeye çok geç intikal etti. Onlar da kendi imkanları ve vicdanlarının sesi ile bölgeye koştular.Onlara dinlenecek, nefes alacakları yerler bile doğru dürüst hazırlanmamıştı. Personel yetersizdi, arama kurtarma ekipleri ilk 5 gün enkazın ancak yüzde yirmisine bakabildiler. Hala da bir çok enkaza gidilebildiğini sanmıyorum. Bir çok kişi bekleye bekleye feci bir ölümle can verdi.
Bu hepimizin acısı. Bir kaç gün ağlayıp yaşananları unutmamalıyız. Unutmamak tedbir almaktır.Tedbirsizlik kader değildir. Peygamber Uhut savaşına giderken zırhını giymişti, kader diyerek tedbirsiz davranmamıştı. Depremin zırhı, sağlam evler yapmak, kanunları arkadan dolanmamak,rüşvetle imara uygun olmayan yapılara göz yummamak, bilim adamlarını dinleyerek deprem bölgelerinde bir an önce kentsel dönüşümü gerçekleştirmektir.
Bu işin iktidarı muhalefeti yoktur. İktidar bu felakette bile yıkıcı, ayrıştırıcı dilini bırakmadı. Muhalefet pirim yapmasın diye neredeyse yardımlara bile engel olunacaktı. Bir kaç yerde buna teşebbüs de edildi. Ama felaket o kadar büyüktü ki sadece hükümetin gücüyle yaraların sarılamayacağı bilindiği için buna cesaret edilemedi. Ama deprem boyunca hükümetin en büyük çabasının devletin itibarını değil, Erdoğan'ın itibarını korumak olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Devletin bir kişinin nefsine odaklanması felaketi büyüten nedenlerden biri oldu. Vatandaş, gösterdiği feragat, dayanışma ve cömertlikle imtihanını verdi. Erdoğan iktidarı sınavını verdi mi? Onun da cevabını depremzedeler versin. Ben ne dersem beyhude!