Ahmet Rauf Akay


MİRAS KAVGASI VE GERÇEK TASAVVUF

Tasavvuf, bir ahlaki olgunluğa erişme yoludur. Büyük mürşitler, bağlılarının elinden tutarak bunu yapmaya çalışırlar. Kumaşı müsait olanlar, o ahlaki kemale erişir, olmayanlar olabildikleri noktada kalırlar.


Tasavvuf, bir ahlaki olgunluğa erişme yoludur. Büyük mürşitler, bağlılarının elinden tutarak bunu yapmaya çalışırlar. Kumaşı müsait olanlar, o ahlaki kemale erişir, olmayanlar -olabildikleri noktada- kalırlar.

Onun için tasavvufu sadece bilgi ile öğrenilenin, müşahede yoluyla pekiştirilmesi olarak görmemek lazım. Müşahede, bilmenin son ve en üstün halidir, şüpheye,tereddüde imkan bırakmaz. Kişiyi tam ve kamil imana eriştirir. Alimin öğrenerek bildiğini, gerçek mutasavvıf müşahede ile bilir.Bu bilme, onun varlığı ve sıfatları ile ilgilidir.

Bu kutsal yolculuğa çıkanlar çeşitli merhalelerden geçerler. Başlangıç noktası nefs-i emare, bitiş noktası nefs-i raziyedir. Yani günah işleyen  bir nefisten, günahı aşan, onun Allah'tan, Allah'ın ondan razı olduğu bir iman ve ahlak kemaline/nefsine/kişiliğe ulaşmaktır.

Bunun için yapılması gereken, farz ibadetleri nafilelerle taçlandırmak  ve büyük velilerin ifadesiyle; Terki dünya, terki ukba, terki terktir. Bir diğer söyleyişle, dünya sevgisini, ahiret aşkını içinizden atarak son merhalede sizi Allah'tan gayri meşgul edecek hiç bir şey bırakmamaktır. Terki terk, iç dünyada Allah'tan başka bağlanılacak her şeyi kazıyıp atmak, bütün sahte putları, Haktan alıkoyan şeyleri silip atmaktır. Ubeydullah Ahrar hazretlerinin " hayatım boyunca bir an bile Allah'tan gafil olmadım" dediği hal budur.

Oysa günümüzün tarikat ve onların kılavuzlarında bu hassasiyet ve gönül temizliğini bulabilmek çok zor.

Birkaç ay önce Menzil şeyhi Abdülbaki Erol vefat etti. Daha kırkı çıkmadan her biri güya icazet almış, terbiye edici -yol gösterici- hüviyeti kazanmış çocukları, miras kavgasına tutuştular. Aylardır bu kavga devam ediyor. Öyle ki, müritler arasında taşlı- sopalı mahalle çetelerinin kavgasını hatırlatan kavgalar oldu. Gazeteler, bölüşülemeyen 17 milyarlık(eski parayla 17 Katırilyon) bir servetten bahsediyorlar. Kardeşlerden biri," babamın kasasını açıp,boşaltmışlar" diyerek ötekiler hakkında -hırsızlık- ithamında bulunuyor.Kardeşler miras kavgası yaparken, tarikatın adı kirlenir, söz ayağa düşer diye bir endişe taşımıyorlar. Önemli olan tek şey, bu büyük servetten daha çok pay alabilmek.

Bu üç kardeşin mal-mülk kavgasında, en küçük bir tasavvuf veya tekke terbiyesinin izini, olgunluğa erişmiş, merdivenin en üst basamağı olan nefs-i raziyeye ulaşmış insanların tutum ve davranış biçimini görmek mümkün değil. 

Halbuki bu yola girenlere, hep -içlerindeki- dünyayı söküp atmaları, bütün maddi ilgilerden arınmaları önerilir. Her fırsatta, "İlahi! ente maksude ve rızake matlube" (İlahi, maksadım sensin ve talebim senin rızandır) virdini söylemeleri istenir. Kardeşlerin kavgasında böyle bir duyarlılık var mı?   Bu tornadan geçmemiş, sokaktaki ortalama bir Müslüman bile, böyle bir kavgadan, ne ve neleri yıpratacağını düşünerek imtina eder, daha dikkatli davranır.

Bu mal aşkı ve kavgası, İslam'da doğru bulunmaz; çok mal biriktirip hayır yolunda harcamayanlar için   Tevbe suresi 35. ayette şöyle denilir:" O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı!" 

Mal biriktirmek, işin bir cephesi ise bu kadar malın nasıl kazanıldığı da bir başka cephesidir.Mürit, Allah yolunun bir taliplisi midir, yoksa bir müşteri mi?

Tarikatçılık, tekke işleterek servet edinme değildir. Haktan geleni,halka vermektir. Gerçek tasavvuf adamları sadece sözleri ile değil davranışları ile de önünde yürüdükleri kitlelere örnek olurlar.Dini ticarete çevirmezler. Allah'ın ayetlerini geçim yolu haline getirmezler.Helal kazanır helal yerler.Dünyaya değil, Yunus gibi "bana seni gerek seni" diyerek Allah'a yönelirler.Tasavvuf veya tarikatı dünyalık için basamak yapmazlar.Mal veya mürit kavgasına girişmezler.Mürit sayısını şirketleşen tarikata akacak  aidat sayısı veya gelir kapısı gibi görmezler.

Bu miras kavgasından sonra, maksudu Allah olan hangi gerçek talipli bunlardan ahlak ve maneviyat terbiyesi bekleyebilir? Tarikat veya tasavvuf, sarık, cübbe, sakal değildir.Ahlaktır, görmüş gibi iman  etmek ve sadece Onun rızasına talip olmaktır.Bir ülkenin -terbiye ocakları- olması gereken müesseseler de bozulursa ne bozulmaz ki? Bu miras kavgası müridana Allah sevgisi veya aşkı değil,ancak mal sevgisi verebilir.

Ey idraki körleştirilmiş mürit! 

Birine tabi olmadan önce gözlerini aç ve Kuran terazisini kullan.

Çünkü ölçü,Kuran ve şanlı Peygamberin sahih sünnetidir.

Şeyh, mürit,bey,ağa  hepimiz aynı terazide tartılacağız.

Önce ilim öğren,Allah bir tarikata girmeyi değil, kadın ve erkeğe ilmi farz kılmıştır.

Doğru ile yanlışı, sahte ile sahihi, Hak ile batılı ayırt etme bilgisine eriş, ondan sonra kimin peşinden gidersen git.Bilmemek körlüktür çünkü.

Derdim senin itikadını bozmak, bağlılığını sarsmak değil, benimkisi "emr-i maruf, nehy-i münkerdir."

Sonra Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olursun.