Selim Gürbüzer


MÜZİK KONUSUNDA TARTIŞMALAR

Resulullah (s.a.v)’in flüt sesi duyduğu zaman kulaklarını tıkadığı rivayet edilir. Anlaşılan, o dönemde def‘in haricinde hiçbir müzik aletine izin verilmemiş ama müziği nakleden ses ve şiir serbest bırakılmıştır.


      Resulullah (s.a.v)’in flüt sesi duyduğu zaman kulaklarını tıkadığı rivayet edilir. Anlaşılan, o dönemde def‘in haricinde hiçbir müzik aletine izin verilmemiş ama müziği nakleden ses ve şiir serbest bırakılmıştır. Zaten müziğin haram olup olmadığı hususunda açık bir ayet yoktur.     Bu arada İslam tarihi seyri içerisinde müziğin nasıl icra edildiğine bakıldığında insan sesinin ön plana çıktığı görülüp ritim aleti için ise daha çok def göze çarpmaktadır. Belli ki müzikte sadelik tercih edilip Allah’ı hatırlatacak bir usul yeğlenmiştir. Böylece hem ses tonunun meşru olmasına, hem de müziğe aracı olabilecek enstrümanlara (çalgı aletler) dikkat edilmiştir.

        Hiç kuşkusuz bizim en önemli müziğimiz Ezan-ı Muhammediye olup, bu müthiş soundun en dikkat çekici yanı çalgı aletinin olmamasıdır, tamamen insan sesi söz konusudur. Hakeza Peygamberimizin (s.a.v) Kur’an'ı güzel ses ve kaideye bağlı ahenkle okuyun teşvikiyle tecvit ve kıraat ilmi doğmuş,  derken bu ilim sayesinde hafızlarımızın o müthiş tilavetiyle gönüller mesrur olmuştur. Tüm bu örnekler bize gösteriyor ki; ses ve def konusunda ihtilaf yoktur. Ancak defin haricinde ki diğer çalgı aletlerinde ihtilaf vardır. Nitekim Peygamberimizin def'in dışındakilere yasak koyması cahiliye dönemiyle alakalı bir durum olduğu yönünde görüşler de mevcut. Yani günümüz müzik enstrümanları bu kapsamda değerlendirilemez denilmektedir.  Aslında bu tip ince konularda fıkıh kuralları iyi bilinmeli ki net bir hüküm ortaya konulabilsin.

       Malumunuz Hz. Mevlana musiki ve Sema’yı ilahi aşka giden yolda vasıta bilmiş bir gönül sultanıdır. Gerçekten de icra edilen musikinin müritlerini vecde getirdiği muhakkak.  Kaldı ki; Mevlana’nın müritleri ney'in nefesiyle cezbeye gelip raks ettiği gibi resme de alakadar göstermişlerdir. Hatta Mevlana’nın müridi Aynüddevle, şeyhinin ayakta yirmi kadar resmini çizmiştir (bugünkü anlamda fotoğrafını çekmiştir).

      Bakınız Selçuklu Sultanlarından I. Alâeddin Keykubad ise Konya surlarını ayetlerle süslemenin yanı sıra,  kabartma heykel ve resimlerle de (tasvirlerle) donatmıştır. Keza Fatih Sultan Mehmed'in İtalyan ressam G. Bellini’ye elinde bir gül ile kendini resimletip tablo haline getirmesi de bir başka çarpıcı örnek olarak karşımıza çıkar.

         Tabii konu müzik olunca Osmanlı döneminde de her şey güllük gülistanlık değildi,  müziğin lehinde veya aleyhinde tartışmalar bu süreçte de yaşanmıştır. Nitekim Davudi Kayseri müziğe muhalif olduğu gibi Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabî’nin tasavvufi anlayışına da karşı çıkmıştır. Her ne kadar Davudi Kayseri Orhan Gazi'nin İznik’i fethetmesiyle birlikte Osmanlı medresesinin başına getirilen bir müderris olsa da Ebussuud Efendi bunun tam aksine; şeriata ve sosyal hayata aykırı hareket etmemek kaydıyla sema ve musikinin cevazı hususunda fetva vermekten çekinmemiştir. Öyle ya,  hem nasıl ki Mimar Sinan’ın elinde taş nasıl mana kazanıyorsa, musikinin de dergâhlarda sofileri cezbe ve raksa (semazene) getiren bir nefes olduğu muhakkak. Yetmedi cenk meydanlarında askerimizi coşturup gaza ruhunu canlandırdığı gerçeği de öyledir. 

         Peki, günümüzde müziğe bakış nasıl derseniz, elbette ki Osmanlı’da bu tür münazaralar olduğuna göre günümüzde haydi haydi buna benzer tartışmaların olması kaçınılmazdır. 

        Resim yasağı var ya da yoktur, yasak veya mutlak yasaktır türden alelacele yapılmış ön kabuller zihinleri karıştırmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir. Bir kere Peygamberimizin tasvir yasağı ile ilgili hükmü putperestliğin önüne geçmeye yönelik bir uygulama gibi gözüküyor. Bu yüzden çağımızda resmin yeniden putperestliği hortlatacağı iddiasını yersiz buluyoruz. İlla da tasvir yasağı vardır diye ısrar edilecekse o zaman günümüzde fotoğrafçılıktan tutunda televizyona kadar birçok şeyi piyasadan çekmek icap edecektir. 

       İlahi kaynaklarımız derinlemesine iyi analiz edilmeyip incelenmediğinden olsa gerek değil müzik, şair olmak bile yasakmış gibi algılıyoruz. Oysa Asrı Saadet devrine bir bakıyoruz; Hz. Ali (k.v) ve Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a)’ın şairlik yönünün de var olduğunu görürüz. Hatta Resulullah (s.a.v)’in Hasan b. Sabit ve Kaab b. Züheyr gibi kıymet verdiği şairlerin varlığı bahis mevzudur. Kaldı ki Kur’an’da bu hususla alakalı hakkında zahiren aleyhte ayet varmış gibi algılasak da,  Asrı Saadet devrinde olduğu gibi uygulama da şiire bu denli önem veriliyorsa hiç kuşkusuz ön kabullerimizi yeniden bil baştan gözden geçirmekte fayda vardır. Kaldı ki hakkında herhangi hiç bir ayet hükmü söz konusu olmayan resim (tasvir) ve müzik mevzusunda bile hemen peşin hüküm verebiliyoruz. En doğru tutum ve davranış işin ehli olan insanların görüşlerine başvurmak olsa gerektir. Dolayısıyla kendi sığ mantığımızdan hareketle hemen apar topar ön yargılarımız devreye sokaraktan resim yasak,  şiir yasak veya müzik haram deyip ahkâm kesmemelidir.

        Madem kendi sığ mantığımızdan hüküm vermemek gerekir, o halde bakalım Hüccetül İslam İmam-ı Gazali Hz.leri bu hususta ‘Dinleme ve Vecd’ başlıklı sohbetinde ne demiş bir görelim:  

       -“Şarkı dinlemek bazen haram, bazen mubah,  bazen de müstehab olur. Şarkı dinlemenin haram olması çoğu gençler ve dünyaya yönelik arzuları baskın olan kimseler hakkındadır. Böyle kimseler şarkı dinledikçe kalplerini etki altına alan çirkin sıfatlar daha da azgınlaşır (Bu durumda haramdır). Şarkı dinlemenin mekruh olması şarkı dinlemekten az öncekiler gibi etkilendiklerinden fakat çoğu zaman eğlendirici bir alışkanlık haline girmiş olan kimseler içindir. Bunun yanında sırf güzel sesten haz duyduğu için şarkı dinleyenler olup ta, iyi sıfatlar terennüm eden şarkıları dinlemek müstehap” (El-Munkuzi Mineddelal- Kitap Dünyası Neşriyat- S.35).

       İşte İmam-ı Gazali Hz.lerinin bu sohbetinden hareketle demek oluyor ki kişinin hal vaziyetine göre müzik dinlemenin hükmü belirlenebiliyor. Ve İmam-ı Gazali bu hususta en son noktayı koyup şu hükme varır: “Müziğin mubah olduğunu gösteren deliller güneş gibi açıktır. Bu nedenle aşikâr bir surette ortaya çıktıktan sonra kimin görüşüne muhalif düşerse düşsün bu önemli değildir.” (İhya)     

      Hani her daim halk arasında söylenen “Herkes sevdiği için dinler, gönül ferman dinlemez” denilir ya hep,  aynen onun gibi müzikte ferman dinlemeyecek derecede gönül terennümünün dile gelişi diyebileceğimiz vecdi bir cezbedir.

     Vesselam.

Not: Bu hususta daha geniş bilgi almak isteyenler Ölürüm Türkiye’m adlı eserime bakabilirler.

Kitabın Linki:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/olurum-turkiyem/645701.html&filter_name=selim+g%C3%BCrb%C3%BCzer