Uluslararası kuruluşlar, insan hakları örgütleri, ilgili resmi ve sivil kurumlar yayınladıkları çeşitli araştırma raporlarında kadın ve çocuk istismarlarına, kayıp vakalarına ve cinayetlerine dair istatistiklere yer veriyorlar. Kadın ve çocuk cinayetlerinde failler ne yazık ki çoğunlukla pek uzaklardan değil, güvenli alan olarak tabir edebileceğimiz mesafeden, aile ve yakın çevre içerisinden oluyor. Özellikle çocuk cinayetlerinin üzeri daha otonom denebilecek aile yapılarında örtülmeye çalışılıyor. Başlangıçta kayıp vakası olarak toplum gündemine giren Narin cinayetinin de belki üzeri bir biçimde aile tarafından örtülecekken ya da kendi halinde ilerleyecek bir dava olacakken, birkaç kıymetli gazetecinin çabasıyla konu gündeme taşındı ve toplumun dikkatini çekmeyi başardı. Bu tür soruşturmalarda oldukça kısıtlı şekilde bilgi paylaşılmaktayken, Narin dosyasındaki birçok detayın ilk andan itibaren hızlı bir şekilde kamuoyuna sızdırılmasının, dikkati bu yöne çekmek suretiyle başta ekonomi olmak üzere kötü giden şeyleri konuşturmamak için olabileceği hususunu bir tarafa not ederek devam edelim.
Ülkenin neredeyse topyekûn ilgi gösterdiği davanın duruşmalarını başta çocuk alanında faaliyet gösterenler olmak üzere insan hakları örgütleri, gazeteciler, siyasi parti temsilcileri ve millet vekilleri takip etti.
Biz de Gelecek Partisi temsilcileri olarak, Genel Başkan Yardımcımız Meryem Türktekin, Yönetim Kurulu Üyemiz Fatma Aydın Ataş ve Millet Vekilimiz Sema Silkin Ün ile birlikte davayı bizzat takip ettik.
Sürece dair hukuki teknik değerlendirmeler konunun ehli kişiler tarafından çokça yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Ben duruşmaların tamamında mahkeme salonunda bulunmuş, içerideki atmosferi detaylarıyla yaşamış ve gözlemlemiş biri olarak duygu ve düşüncelerimi, sosyal, insani ve vicdani açıdan kanaatlerimi aktarmaya çalışacağım.
“İnşallah Senin Çocuğunun Başına da Aynısı Gelir”
Sayın Mahkeme Başkanı süreci gayet şeffaf ve adil biçimde işletmeye gayret etti. Konuşamayan kimse, sorulamayan soru kalmadı. Diyarbakır
Barosu'nun davaya katılımına izin verilmesi çok olumlu bir yaklaşım oldu ve bu tutumun, özellikle çocukların mağdur olduğu insan hakları temelli diğer davalar için de güzel bir örneklik teşkil etmesini umuyorum.
Kolluk kuvvetleri duruşmaları izlemek isteyenlerin içeri alınması konusunda, salonun imkanları çerçevesinde gayet dengeli ve olumlu davrandılar. Mahkeme heyetine ve kolluk kuvvetlerine takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Duruşmayı takip etmeye gelenlerin neredeyse tamamı pek tabi adalet arayışı için, samimi biçimde oradaydılar. Ancak yer olmadığı için içeri alınmayan bir kişinin polis memuruna “inşallah senin çocuğunun başına da aynısı gelir” şeklindeki serzenişine üzülerek şahit oldum. Oysa bu sözü sarf edebilen birinin maalesef Narin'e kıyanlardan bir farkı kalmıyor. Bir çocuğun hukuku için orada olduğunu iddia eden birinin herkesin hukukunu korumak konusunda da özenli davranması beklenir. Çünkü biz oraya “katil kim” temalı polisiye bir filmin gösteriminde yer kapmak için değil, Narin'in adaletine şahitlik etmek için gitmiştik.
Adliye binasına onca kalabalık ve itiş-kakışın ardından büyük zorlukla giren bazı kişilerin fotoğraf çekmelerinin ardından orada kalıp sonuna kadar beklemek yerine dışarıya çıkmaları da oldukça düşündürücüydü. 8 yaşında bir çocuğun canice katledilmesinin sorgulandığı bir duruşma görüntü vermek için gelinen bir etkinlik gibi görülmemeliydi.
Küçük Narin İçin Şikayetçi Olan Çıkmadı
Sanıklar gerek duruşmaya kadar geçen süreçte gerek duruşmalar sırasındaki tavırlarıyla, bir şeyleri gizlemek ya da saptırmak için yaptıklarıyla ve her şeyden önemlisi kendi kanlarından, canlarından küçücük masum bir çocuğu öldürüp cesedini günlerce saklamakla, değerlere ve aileye dair bütün algılarımızı adeta altüst ettiler. Küçük Narin için şikayetçi olan çıkmadı. Hakimin “şikayetçi misin” sorusu üzerine baba yarım ağız “katillerin bulunmasını istiyorum” gibi bir söz sarf etti. Ölümünün ardından ne yazık ki arkasında dağ gibi durup hakkını arayan bir seveni çıkmayan narinin hukukunu, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatları ve Diyarbakır Barosu savundu.
Bu topraklarda taziye başlı başına bir kültürdür. İnsanlar, hayatta olan birine alaka göstermeyi bir biçimde ihmal etmiş olsalar da ölümünün ardından son görevlerini büyük bir tazim ve hürmet göstererek yaparlar. Narin, onu hayattan koparanların günahını minik omuzlarına yüklenmişçesine mahkemede adeta yapayalnızdı. Sanık olarak yargılanan aile bireyleri onun ölmüş olduğu gerçeğini, onun derdine yanmayı, “Narin için adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” demeyi bir kenara bırakmış, kimi namusuna sürüldüğünü iddia ettiği lekenin, kimi masumiyetini ispatlamanın derdine düşmüştü.
Sabahın erken saatlerinde Rahmetli Narin'in kabrini ziyaret ettiğimizde, bütün insanlığımız ve vicdanımızı da beraberinde toprağa koyduğumuz o masum ve mazlum yavrunun orada yapayalnız yatıyor olması, mahkemedeki sahipsizliğiyle de birleşince yüreğime ağır geldi. Onun cesedini 19 gün saklayanlar ve saklandığını bilenler! Kalbiniz nasıl dayandı?
Bir Cinayeti Perdelemek İçin Kutsal Değerlerin Bile Nasıl İstismar Edileceğinin Örneğini Yaşadık
Mâide Suresi 32. ayette, bir insanı öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi, bir insanı kurtaranın da bütün insanlığı kurtarmış gibi olacağı bildiriliyor. Başta anne olmak üzere sanıkların duruşmalar sırasında Kur'an, ezan, abdest, namaz gibi İslami kavramlara sürekli atıf yapması yaman bir çelişkiydi, çünkü yukarıda zikrettiğim hüküm de aynı Kur'an'a ait. Narin'in cesedini taşıyıp sakladığını itiraf eden sanığın, sonrasında bir şey olmamış gibi gidip namaz kılması garabetine girmiyorum bile. Bir cinayeti perdelemek için kutsal değerlerin bile nasıl istismar edileceğinin örneğini yaşadık. Masum bir yavruyu, kendi can parelerini katletmekten çekinmeyenlerin değerleri istismar etmemesi zaten beklenemezdi.
Toplumun Her Kesimine Adalet Duygusu Yaygınlaştırılmalı
Narin davası özelinde, toplumsal infial uyandıran bu tür meselelerde adalet duygusuyla muhabirler, yorumcular, aktivistler ve konuya dikkat çekmeye çalışan diğer kesimler olarak bir tutum belirlemeye, bir duruş ortaya koymaya çalışıyoruz. Bunu yaparken aşağıdaki hususlarda itidal içerisinde hareket etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.
- Köyde yaşayanların tamamı bu suça ortak değil ve özellikle de çocukların ileride bu acı hadisenin travmasıyla hayatlarını sürdürmemeleri için etiketlemelerden kaçınılmalı, bu hususta sınırları zorlamayan, özenli bir dil kullanılmalı.
- Adli mekanizmalar gerekli süreçleri işletirken sabırlı olunmalı, herkes sadece kendi üstüne düşeni yapmalı ve yardımcı olmanın ötesinde aşırı sahiplenici, sürükleyici tutumlardan kaçınılmalı.
- Bir çocuğun en sağlam limanı ve sığınağı ailesidir, ancak nereden gelirse gelsin bir kötülükle, anormallikle karşılaştığında bunu bildirebileceği bir bilinç ve yeterliliğe ulaşması sağlanmalı.
- Düşük oranlarda olduğunu umduğum ahlaki çöküntünün yaygınlaşmasının önüne geçilebilmesi için adımlar atılmalı ve toplumun her kesimine adalet duygusu yaygınlaştırılmalı.
- Bu elim hadise üzerinden toplumsal, coğrafi ve etnik genellemelerden ve analizlerden kaçınılmalı. Her hadisenin kendine has şartları olabileceğinin bilincinde olunmalı.
Örneğin, duruşmalar bittikten sonra, yine Diyarbakırlı bir ailenin kızı olan, Van'da kaybolduktan 21 gün sonra cansız bedenine ulaşılan üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş'in evine gittiğimizde, kızları için yüreği yanan ve gerçeğin ortaya çıkması için var gücüyle çabalayan bir aile bulduk. Hatta bu ziyaret sırasında Sayın Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu ve değerli eşi Dr. Sare Davutoğlu Hanımefendi de telefonla bize katıldılar ve desteklerini paylaştılar. Bu destek, kızları Rojin için adalet arayan Kabaiş ailesine de iyi geldi. Dolayısıyla herkesin hikayesi bambaşka ve kendine özel.
Geleceğimizi Aydınlatacak Bir Işık Yakmalıyız
Narin cinayeti ilk değil ve ne yazık ki muhtemelen son da olmayacak. Bu acı gerçekle baş edebilmek için aklı selimi temel alan, gerçekçi, kapsamlı ve sabırlı bir yaklaşım belirlemek gerekiyor. Çocuklarımızın yaşam hakkını korumak ve güçlendirmek için, adalet duygularımızın pekişmesi için, yüreklere başta çocuk olmak üzere insan sevgisinin yerleşmesi için, bu bilinci taşıyan herkes, hepimiz bulunduğumuz alanlardan ses vermeli, geleceğimizi aydınlatacak bir ışık yakmalıyız.
Aynur Algül
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Aile ve Sosyal Politikalar Başkanı
Sosyolog Aile Danışmanı