6325 Sayılı Arabuluculuk Kanunu ile tanışan Türkiye başlangıçta ihtiyari arabuluculuk uygulamasını benimsemişken,2018 yılı itibariyle “dava şartı” arabuluculuk uygulamasına geçti. İstisnai davalar dışında özel hukuk alanında nerede ise tüm davalar mahkemelere gitmeden arabuluculuğa başvurmanın zorunlu olduğu bir hale dönüştü.
Uygulama başlangıç itibariyle, çok tercih edilmese de süreç içerisinde tercih edilir hale geldi. Dünya genelinde başarı ortalaması %7 civarında tercih edilirken bu durum %25 ler düzeyi ile örnek bir uygulama olarak tercih edilmeye başlandı.
Ancak, uygulamanın ilerlemesi ile denetimsizliğin ve disipliner hale gelememesinin sonucu, arabuluculuk uygulaması adeta taraflar arasında varılan anlaşmanın tasdiki şekline dönüşmeye başladı. Neden arabuluculuk sorusuna, yargılamanın uzun, masraflı ,tarafların memnun olmaması gibi gerekçeler oluşturulması, arabuluculuk kurumuna yönelik “yargıya alternatif” eleştirilerini haklı çıkaracak hale dönüştü.
Bir kurumun inşası ve ihyası için öncelikli olarak toplum nezdinde karşılığının oluşturulması gerekir. Arabuluculuk kurumunun felsefesini, inşa edemeyen, kuruma kazuistik bakış açısı ile yaklaşan akademik bakış açısı ile Türkiye maalesef bu güzide kurumdan istenilen faydayı yakalayamadığı gibi her geçen gün uygulama olumsuz sürece evrilmektedir.
Türkiye toplumsal güven konusunda ülkeler arasında sondan %5ler seviyesindedir. Bu durum toplumun küçük gruplara bölünmesine, oluşan etnik, mezhep, demografik, menfaat vb gruplar arasında kendi kurallarının uygulandığı bir süreci beraberinde getirmektedir. Toplumun tüm katmanlarında, birey-birey, birey-kurumlar, kurum-kurum vb arasında uyuşmazlıklar çözülemez noktaya doğru gitmekte bu da çözüm üretmekten uzaklaşmaya sebep olmaktadır.
Cumhurbaşkanlığımızın desteklediği insan hakları eylem planı çerçevesinde sosyal arabuluculuk toplumsal uzlaşı ve barışın sağlanması için tarihi bir fırsat olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumun tüm katmanlarının uyuşmazlıklarının münakaşadan müzakereye yönelmesinin önünün açılmasını sağlayacak bir fırsat olarak toplum katmanları tarafından sahip çıkılmayı beklemektedir.
Aynı durum, Ceza Hukukumuzda uygulama karşılığı bulan “uzlaştırma” içinde söylenebilir. Kökü itibariyle iletişim, çatışma yönetimi, kişinin karşılıklı empati yapmasını sağlayan müzakere temelli bir kurum olmasına rağmen farklı bir başlık ile aynı yöntemlerin uygulanması ve felsefesinin inşa edilememesi toplumsal barış için fırsatın kaçırılmasına engel olamamaktadır. Hukuki arabuluculuk özelinde söylenebilecek eleştiriler burada da rahatlıkla ifade edilebilir.
Sonuç olarak,sosyal arabuluculuk, hukuki arabuluculuk ve uzlaştırmanın toplum nezdinde neden sorusuna cevap verebilecek elimizde bulunan önemli bir fırsat olup bunu değerlendirebildiğimiz takdirde, Türkiye Sahra üstü Afrika, Türk Cumhuriyetleri, İslam Coğrafyası özelinde ve bu coğrafyalarla ticaret yapan uluslararası aktörlerin müzakerecilerini yetiştirebilir. Aynı zamanda kendi iç çatışmalarını yönetim toplumsal güveni inşa edebilecek bir fırsatı da yakalamış olacaktır. 3
30 Temmuz 2023 Çolaklı