Çetin AY


RUHUN HAPİSHANESİ BEDENDİR..

Beden, ruh için fazla ağır, fazla sınırlı, fazla kirli bir yüktür.


Beden, ruh için fazla ağır, fazla sınırlı, fazla kirli bir yüktür.

Ruh hafif, temiz ve suçsuzdur. Yaratıldığı gibi saf kalmak ister ama beden ona dünyanın ağırlığını yükler: arzular, hırslar, korkular, yalanlar… Ruh bunları taşıyamaz. O yüzden bedende uzun süre kalamaz; bazen yalnızca birkaç saat, belki de birkaç an var olur.

Ruh, bedeni bir kafes gibi görür.

Beden, onu yere çiviler, zamanın içine hapseder. Ruh uçmak ister, ama beden onu zincirler. Sonsuzluğu hissetmek ister, ama beden zamana mahkûmdur. Günahsız kalmak ister, ama dünya ona kirini bulaştırır.

Ama bazı anlar vardır ki ruh bedene yaklaşır…
Bir insanı gerçekten sevdiğinde, bir mazluma el uzattığında, adalet için mücadele ettiğinde… İşte o an ruh, bedene sıkı sıkıya tutunur. Ama haksızlık, ihanet ve nefret ruhu tekrar uzaklaştırır. Çünkü ruh, kirlenmek istemez.

İNSAN, RUHUNU BEDENİNDE TUTABİLDİĞİ KADAR GERÇEKTİR.

Ruh bedende kaldıkça insan hakikati hisseder, vicdanın sesini duyar. Ama ruh çekildiğinde geriye yalnızca bir beden kalır—nefes alır, konuşur, hareket eder ama gerçekten yaşamaz.

Belki de insanın en büyük çabası, ruhunu bedeniyle barıştırmak olmalıdır. Onu korkutmadan, incitmeden, temiz ve hafif tutarak yaşamak… Çünkü ruh ne kadar uzun kalırsa, insan o kadar gerçekten yaşar.

Hayat, sanıldığı kadar uzun değildir.
Günler 24 saat sürer ama o saatlerin çoğu bize ait değildir.
Gökyüzünde gökkuşağını ne kadar seyrek görüyorsak,
Ruh da bedende o kadar kısa süre kalır.

Ne kadar yaşarsak yaşayalım,
Gerçekten “bizim olan” zaman çok azdır.

Beden bir kafes.
Ruh bir rüzgâr
Biri yere çakar,
Diğeri sonsuza akar..!

Çetin Ay