Erdal Çil

Tarih: 03.11.2024 16:25

SAYIŞTAY BULGULARINDA İDARE KAYNAKLI KUSURLAR

Facebook Twitter Linked-in

“Denetim elemanları ve denetim kurumları için hüküm vermek, fotoğraf çekmek kolaydır. İş keşke onların gördükleri kadar olsa. Onlar iş değil sadece denetim yaptıkları için hep kusur arar, kusur görürler ama icraat başka bir şeydir. İnisiyatif alırsınız, riske girersiniz, zamana karşı mücadele edersiniz ve devamlı hedefte kalırsınız.”

Bu ve benzer cümleler dillendirilir kurumlarda.  İşin bir acıklı tarafı da denetimlere cevap verme işi de kurumlarda sadece elini taşın altına koyabilen, sorumluluk duygusu taşıyan personelin üzerine kalır hep. Aslında koca kurumda işi yapan da, hata yapmaya en yakın olan da hep sayılı ve sorumluluk duygusu fazla olan üç – beş kişidir ve diğerleri her zaman yaptıkları gibi sadece seyrederler.

Sayıştay Başkanlığı kurumları sadece denetim elemanlarıyla incelemiyor. İdari, mali tablolarını, kurum içi ve kurum dışı yazışmalarını, yaptıkları sözleşme ve protokolleri de görerek değerlendiriyor ve bu bulguları da şeffaf olarak gerek kurum gerekse kamuoyuyla düzenli olarak paylaşıyor. 

2023 yılı Sayıştay raporlarına sadece yükseköğretim kurumları tarafından bakmak bile bizi gerek bu kurumlar gerekse diğer kurumların içlerinde bulundukları yönetim tarzları hakkında bilgi sahibi olmamıza yetiyor. 

Geçtiğimiz yıl üniversite ve bağlı işletmeler olmak üzere toplam 167 kurumun bu anlamda raporlarına baktığımızda altı yüze yakın bulgu görmekteyiz.  Bu bulguları sınıflandırdığımızda ise muhasebe işlemleriyle ilgili 180, ihale mevzuatıyla ilgili 145 olmak üzere toplam 325 bulgunun mali işlerden kaynaklı olduğunu görüyoruz. Kalan 250 civarındaki bulguların ise tamamen idari işlerden kaynaklı olduğunu görmekteyiz.  

İdare kaynaklı kusurları ele aldığımızda en fazla iki kusurun öne çıktığı görünüyor. Bunlardan birisinin iç denetim kontrol sistemindeki eksiklikler olduğunu görüyoruz. Bildiğiniz gibi 5018 sayılı Kanun’un 55’inci maddesinde; idarenin amaçlarına, belirlenmiş politikalarına ve mevzuata uygun olarak kurulması gereken bir organizasyondur iç denetim. Yine idarenin faaliyetlerinin etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde yürütülmesini, varlık ve kaynakların korunmasını, muhasebe kayıtlarının doğru ve tam olarak tutulmasını, malî bilgi ve yönetim bilgisinin zamanında ve güvenilir olarak üretilmesini sağlamak da bu birimin işleri arasındadır.     

Aynı kanunun 11’inci maddesinde de, üst yöneticilerin, mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden sorumlu oldukları hükme bağlanmıştır.

Kanun’un 63’üncü maddesinde iç denetimin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı düzenlenerek, “İç denetçinin görevleri” başlıklı 64’üncü maddesinde kamu idarelerinin yıllık iç denetim programının üst yöneticinin önerileri de dikkate alınarak iç denetçiler tarafından hazırlanacağı ve üst yönetici tarafından onaylanacağı ifade edilmiştir. 26.12.2007 tarih ve 26738 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Kamu İç Kontrol Standartları Tebliği’nde de iç kontrolün nasıl olacağı konusunda standartlar ve genel şartlar çok açık olarak belirlenmiştir.

Durum bu kadar açık şekilde 2003 yılında yayımlanan bir kanunla belirlenmiş olmasına rağmen tam on üç üniversitemizin belirlenen bu yükümlülükleri yerine getirmediği, Sayıştay Başkanlığı tarafından defalarca uyarılmalarına rağmen gerekli önlemleri almadıkları hatta iç denetim kadrolarına personel bile atamadıkları görülmektedir.  

Yine üniversitelerimizin idari olarak en çok yaptıkları kusurlardan biri de bünyelerinde istihdam ettikleri işçilerin yıllık izinlerinin düzenli olarak kullandırılmamaları olduğu görülmektedir.  

Anayasa'nın 50’nci maddesinde, dinlenmenin çalışanların bir hakkı olduğu ve bu hakların kullanımının kanunla düzenleneceği hüküm altına alındığı gibi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53’üncü maddesinde de işçilere yıllık izin verileceği ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemeyeceği açık şekilde belirtilmiştir. Kanunun 56’ncı maddesinde yılık iznin 53’üncü maddede gösterilen süreler içinde, işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesinin zorunlu olduğu belirtiliyor. 59’uncu maddesinde ise iş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücretin sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödeneceği ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.

Bunca düzenlemenin tek bir amacı vardır ki, izin kullanılamadan iş akdinin feshedilmiş olması gibi zaruri durumlarda işçilerin mağduriyetinin önlenmesidir. Ancak yine yapılan denetimlerde görülmüştür ki on üç üniversitemiz bu işçilerin izin sürelerini bilmelerine hatta hazırladıkları listelerle bunu taahhüt etmelerine rağmen bunları kullandırmakta kusurlu davranmışlardır. Bu üniversiteler bünyesinde çalışan işçilerin izinlerinin yukarıdaki hükümlere istinaden belli bir dönem belirlenerek kullandırılmamaları, izinlerin birikmesine yol açmaktadır. Biriken bu izinler gelecekte işçilerin emekli olması veya iş sözleşmesinin son bulması durumunda işçilerin son ücreti esas alınarak hesaplanacak toplu izin ücreti ödemelerine dönüşeceğinden kurumu da hiç istenmeyen bir mali yük ile karşı karşıya kalması riskini doğurmaktadır.

Sadece bu kadar mı yapılan kusurlar veya bu kusurları sadece yeni ve küçük üniversiteler mi yapıyor diye sorarsanız, cevabımız üzülerek kocaman bir ‘Hayır’ olmakta. Van Yüzüncü Yıl, Erzurum Atatürk,  Aydın Adnan Menderes, Ankara Yıldırım Beyazıt, Galatasaray, İzmir Yüksek Teknoloji, Manisa Celal Bayar, Samsun Ondokuz Mayıs, Konya Selçuk Üniversiteleri bu başlıklarda Sayıştay Bulgusuna takılmış olanlardan sadece bazıları.   

İdarenin eksik bıraktığı ve Sayıştay bulgularına geçmiş konuları ele almaya devam edeceğiz. 

                                                                                                                                                 Erdal ÇİL


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —