Son zamanlarda din ve dinle ilgili konularla, dinin bireysel emirleri ve kültürel ritüeller içeren ibadet ve pratiklerinde mümkün olduğu kadar kıyıda, kenarda durma, hatta mümkünse hiç görünmeme çabası içerisindeyim.
Bu tutumun nedeni hayatımın merkezinde yer aldığını düşündüğüm, daha doğrusu öyle olmasını istediğim dini ve evrensel etik değerleri sosyal hayata dair önemsiz gördüğümden değil, tam aksine ve bilakis bunların gösteriye dönüştürülmesinden duyduğum rahatsızlıktan, endişeden dolayı böyle davramayı önemsediğimden bu şekilde davranmaya çalışıyor, değerlerin hayatımda gerçek anlamına uygun olarak yer alması için böyle davranmanın gerekli olduğuna inandığım içindir.
Günlük yaşamlarında dini ritüellerde yer alan, yer bulmak için yoğun gayret gösteren, bu faaliyetler ve söylemlerde hayatına anlam yükleyen, görsel davranışlara önem veren kişileri yargılamak niyetiyle bunları söylemiyorum.
Hatta iyi ayarlanmış bir seviyede bu görünürlüğün gerekli olduğunu düşünüyorum.
Amacım samimi dindarları üzmek, onları töhmet altında bırakmak değildir ve buna hakkım olamaz.
Kastım ve meramım şudur ki;bu tür davranmanın dine, dine dair değerlere veya kültür haline gelmiş pratiklerde boy göstermenin iki yüzlülüğe davetiye çıkarmaya, toplumsal hayat için önemi çok yüksek olan manevi değerlerin istismarına neden olacak açık pozisyonlar içermesinden endişe duyduğumdandır.
Açıkça belirtmek isterim.
Beni kaygıya sevk eden pratikler sadece dine dair ritüellerle sınırlı değildir, benzer çelişkiler, duygu durumu istismarları milliyetçilik üzerinden de bir hayli yapılıyor.
Öyle ki, Milliyetçilik duygusu bir bakıyorsunuz milliyetçiler(!) eliyle sorun haline getiriliyor;kapsayıcı, kuşatıcı, birleştirici olması gerekirken ayrıştırıcı ve hatta düşmanlaştırıcı bir misyona dönüşüyor.
Peki, kim yapıyor bunları?
Din gibi, milliyetçilik gibi;inanç, düşünce ve duygularla ön plana çıkarak toplumdan destek arayanlar.
Türke “Türkçülük”, müslümana “İslamcılık” propagandası yapanlar.
Maksadım kendim dışında bulunanları yargılamak, onların dinleri veya millet sevgileri hakkında yargıda bulunmak değildir.
Bunu kesinlikle düşünmem.
Ancak gecenin bir vakti gördüğüm rüyada aldığım bir davet ve o davete rüyada verdiğim cevabın tarafımdan kayda alınması, gerçekte duygularımı ifade etmek, böyle görüntü verecek, nihayetinde duygu istismarına da varabilecek, böylelikle toplumu ayrıştırıcı olmak istemediğimin bilinmesi içindir.
Asgari ücretli, emekli, hasılı dar gelirli, sabit ücretli insanların insani olmaktan uzak ücret politikalarına maruz kalmaları, ülkede var olan hukuksuzluklar, yolsuzluklar hakkında söz söyleme, tavır geliştirmekten uzak dindarlık ve milliyetçilikler benim sosyal sorumluluk anlayışıma, dinimin sosyal meselelerine dair imani buyruklarına maalesef uymuyor, bu noktada sorumluluk almayanları da ciddiye alınacak değerde bulmadığımı beyan ediyorum.
Bu mahfillerin ortaya koyduğu dindarlığı da milliyetçiliği ülkem için tehlikeli buluyor, bu sebeple arama mesafe koymak istiyorum.
Bir dinin mümini, bir milletin ferdi olmak bazı muhterisler tarafından o din ve milletin fertlerinin kişisel hırslarına, emellerine ve arzularına hizmet eden araca dönüştürüldüğünde sevgi ve bağlılık sözü; kişilerin, toplulukların bu değerleri şahsi mülkleri zannetmelerine ve diğer insanların duygu durumlarını istismar vazifesi görmeye başladığını, hatta bu amaca yönelik söylemlerde bulunduklarına şahit oluyorum.
Ortaya konulan iki yüzlü tutumlar; çıkarcı, alçak bir tutuma dönüşüyor; dini, insani, evrensel değerler, toplumsal fayda üreten bağlamlarından koparılarak kişilerin ve toplumların istismarıyla sömürü aracına dönüştürülüyor.
Ülke olarak son zamanlarda yaşadıklarımıza baktığımızda söylediklerim daha iyi anlaşılır sanıyorum.
Minberlerden, kürsülerden ülkede can yakıcı bir şekilde yaşanan; gelir adaletsizliği, servet transferi, yandaş kayırmaları, mülakatlarda var olduğu ileri sürülen haksızlıklar hakkında tek kelam etmeyenlerin sözcülüğünü yaptıkları dinin itirazını dile getirmiyolar veya getiremiyorlarsa tuz kokmuş, imanın sosyal ilkeleri hayattan kovulmuş demektir.
Halîpür melâlimiz maalesef budur.
Böylesi kokuşmuşlukla aynı hizada durmak benim için zuldür, zelilliktir, rezilliktir.
Umarım, millet olarak bizlere yaşatılan zulümlerin, kısır döngülerin, bizlere reva gördükleri hayatların farkına varabilir, istismarcıların; sahte, yalancı ve iki yüzlü tutumlarına geçit vermeyecek erdemi gösterebiliriz.