Av. Meryem Türktekin


TARIMIN GÖRÜNMEYEN KAHRAMANLARI KADIN ÇİFTÇİLERİMİZ

İklim krizi tüm dünyada tarımın önemini giderek artırırken ülkemizde tarım sektöründe yapılan yanlışlar ve hatalı kamu politikaları tarımın sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor.


İklim krizi tüm dünyada tarımın önemini giderek artırırken ülkemizde tarım sektöründe yapılan yanlışlar ve hatalı kamu politikaları tarımın sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor. Bugün 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü; ve kadınlar ülkemizde tarımsal üretimde önemli bir role sahip. Ancak, hemen her alanda olduğu gibi kadınlar bu alanda da emeklerinin karşılığını yeterince alamıyor, sesini duyuramıyor.  Eğitim yoluyla yetkinlikleri artırılıp emeklerinin karşılığı ödenerek, tarımsal verimliliği artırmayı hedeflemek yerine kadın çiftçilerimiz üretimden soğutuluyor.

 

DÜNYA AÇLIK KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA

Oysa iklim krizinin olumsuz etkileri, artan eşitsizlikler, ekonomik krizler, savaş ve iç çatışmalar nedeniyle dünya açlık krizi ile karşı karşıya. Şu an dünyada her 10 kişiden 1'i açlık çekiyor ve Birleşmiş Milletler (BM) 2022 raporuna göre, son on yıldır bu sayı giderek artıyor. Dünyada 2030 yılında yaklaşık 670 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor. 

 

AÇLIK BİR İNSAN HAKKI İHLALİDİR

Açlık sorunu bir insan hakkı ihlali olarak nitelendirilmeli ve tüm devletler tarafından çözümü öncelikli konu olarak değerlendirilmelidir. Zira açlık, en temel insan hakkı kabul edilen ve tüm dünyada anayasalarla ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmış ‘yaşam hakkını’ olumsuz etkileyen ve sona erdirebilen bir durumdur. 

 

İklim değişikliği son yıllarda ülkemizde tarımsal verimliliği ciddi şekilde tehdit ediyor. Kuraklık ve aşırı sıcaklar nedeniyle su kaynaklarımız her geçen gün azalıyor. Yaşadığımız ekonomik krizin nedeniyle üretim maliyetleri de sürekli artıyor. Bazı kaynaklarda son on yılda çiftçilerimizin yaklaşık yarısının çiftçiliği bıraktığı belirtiliyor. Ekonomik krizin ileride düzelebileceği varsayılsa dahi iklim krizinin en çok etkilediği Akdeniz Havzası bölgesinde oluşumuz ve su stresinin giderek artacağı dikkate alınarak bu sorunun çözümü için stratejik bir yaklaşım geliştirmemiz şart. 

 

İKLİM KRİZİ DÜNYAYI YENİDEN ŞEKİLLENDİRİYOR

İklim değişikliği başta tarım sektörü olmak üzere birçok alanda dünyayı yeniden şekillendiriyor. Türkiye’nin bu dönüşümü dikkate alarak tarım politikalarında köklü değişiklikler yapması gerekiyor. Sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması, su kaynaklarının doğru yönetimi, küçük ölçekli çiftçilerin desteklenmesi büyük öneme sahip. Uygulanan politikalar ise bundan çok uzak. Plansız kentleşme ve sanayi yatırımları nedeniyle verimli tarım arazilerinin hızla yok edilmesi de ayrı bir hata. Son yıllarda özellikle kıyı bölgelerinde tarım alanlarının turizm ve inşaat projelerine açılması, hem ekolojik dengeyi bozuyor hem de tarımsal üretim kapasitesini düşürüyor. 

 

KIRSALDAKİ YOKSULLUK DERİNLEŞİYOR

Tarımsal üretimin düşmesi gelecek adına hepimiz için bir tehdit. Kırsal kesimde geçimini tarımdan sağlayan kadın çiftçilerimiz içinse, yakın ve büyük bir tehdit. Tarım arazilerinin azalması ve küçük çiftçilerin büyük işletmelere bağımlı hale gelmesi, kırsaldaki yoksulluğu daha da derinleştiriyor. Bu nedenle, kadın çiftçilerin sesini daha fazla duyurmak, onların yaşadığı zorlukları gündeme taşımak ve bu konuda hep birlikte çözüm yolları üretmek sorumluluğu altındayız. 

 

ÇİFTÇİLİK GELECEĞİN MESLEĞİ 

Çiftçilik dünyada geleceğin mesleği haline gelirken, ülkemizde çiftçiler üretimden vazgeçiriliyor. Kadın çiftçilerimizin tarlalarla bağı koparılıyor, gençlerimiz topraklarını terk ediyor. Bunun arkasında, yanlış tarım ve eğitim politikaları, ekonomik krizin faturasının çiftçilere yüklenmesi ile iktidarın kadınları ev içi sorumluklara yönelten hatalı politik söylemleri yatıyor. Oysa sürdürülebilir bir gelecek için, geleneksel çiftçiliğin bir an önce modern teknolojiyle birleştirilmesi, kadın ve gençlerimizin çiftçiliğe özendirilmesi ve çiftçiliğin desteklenmesi gerekiyor. 

 

ÇİFTÇİLERİMİZ EMEĞİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYOR

Türkiye bir tarım ülkesi olarak potansiyelini kesinlikle değerlendiremiyor. Ekonomik krize bağlı fahiş maliyet artışları yetmezmiş gibi, su kaynakları yönetiminde ve tarımsal desteklerde yapılan hatalar çiftçileri üretimden vazgeçiriyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yılda birçok çiftçimiz ürününü pazara ulaştıramadı, onca emek ve alın teri tarlada kaldı. Emeğinin karşılığını alamayan çiftçilerimizin yaşadığı çaresizlik ve sinir krizleri, ürünlerini yollara döküşleri, ateşe verişleri sık sık haber kanallarına yansıdı. En çok zarar gören kesim de kuşkusuz kadın çiftçilerimiz oldu…

 

CİNSİYET EŞİTLİĞİ TARIMSAL ÜRETİMİ ARTIRIR

Türkiye’nin tarımsal üretimi artırmak ve küresel ısınmayla mücadele etmek için acilen tarımda cinsiyet eşitliğine dayalı, sürdürülebilir ve bilimsel temelli politikalar geliştirmesi gerekiyor. Zira tarım, sadece bir geçim kaynağı değil; aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelenin en önemli araçlarından biri. Tarım sektöründe kadının emeğini gören ve bu alanda kadınları güçlendiren ülkeler çocuklarının geleceğini şekillendiriyor ve  halkının gıda arzını ve gıda güvenliğini garanti altına alıyor. 

 

KARAR MEKAZNİZMALARINA DAHİL EDİLMİYORLAR

Türkiye’de toplam istihdamın 3’te 1’ini, tarımsal istihdamın ise yüzde 42’sini kadınlar oluşturuyor. Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde bu oran yüzde 3 civarında. Dünya genelinde ise, çalışan her 4 kadından 1’i tarım sektöründe. TÜİK (2022) verilerine göre, Türkiye’de çalışan kadınların yüzde 21’i, erkeklerin yüzde 14’ü tarım sektöründe. Tarım sektöründe çalışan kadınların kayıt dışılık oranı ise,  yaklaşık yüzde 90’ı buluyor.  Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan kadın çiftçi sayısı yaklaşık 300 bin, oranı ise yüzde 13.4 civarında. Tarımda ücretsiz aile işçisi yaklaşık 2 milyon ve bunun yüzde 77’sini kadınlar oluşturuyor. Tüm bu verilerden de anlaşılacağı üzere, ülkemizde kadın çiftçiler yeterince desteklenmiyor ve karar alma mekanizmalarına dahil edilmiyor. Bunun nedenleri kısaca aşağıdaki gibi sıralanabilir;

1)Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Ataerkil Yapı: Kadın çiftçiler, çoğu zaman tarımda yardımcı bir güç olarak görülüyor. Toplumsal cinsiyet rolleri, kadınların ev içi sorumlulukları ve tarımda daha az görünür işlerle ilgilenmeleri anlamına geliyor. Kadınlar, tarlada aktif çalışsa bile "görünmeyen emek" olarak nitelendirilen bu işlerden genellikle finansal bir karşılık almıyor. Ev işleri, çocuk bakımı ve yaşlıların bakımı gibi ek sorumluluklar da onların üretim süreçlerine tam anlamıyla katılmalarını zorlaştırıyor.

 

2)Toprak ve Kaynaklara Erişimde Eşitsizlik: Türkiye’de kırsal kesimde toprak mülkiyeti genellikle erkeklerin üzerine kayıtlı. Kadınlar ya topraksız çalışıyor ya da aile işletmelerinde çalışarak katkı sağlıyor ve bu çalışmaları karşılığında mülkiyet ya da kazanç elde edemiyor. Tarımsal üretim için gereken finansal kaynaklara, kredilere ve teknolojiye erişim konusunda da kadın çiftçiler erkeklere göre dezavantajlı durumda.

 

3)Eğitim ve Teknik Destek Eksikliği: Kadın çiftçiler, tarımda modern yöntemler, pazarlama ve finansal yönetim gibi konularda da yeterince eğitim ve teknik destek alamıyorlar. Tarımsal verimliliği artıracak bilgiye erişimleri sınırlı olduğundan, genellikle daha küçük ölçekli ve geleneksel üretim yapıyorlar. Bu da ürünlerinin piyasa değerinin düşük olmasına yol açıyor.

 

4)Pazara Erişimde Zorluklar: Kadın çiftçiler, ürünlerini doğrudan pazara ulaştırmakta zorluk çekiyor. Erkek çiftçiler, daha geniş sosyal ve ticari ağlara sahipken, kadın çiftçiler çoğunlukla ürünlerini aracılar vasıtasıyla satıyor. Bu aracılar, kadın çiftçilerin ürünlerini daha düşük fiyata satın alıyor, bu da onların emeğinin karşılığını tam anlamıyla almasını engelliyor.

 

5)Sosyal Güvence ve Sendikalaşma Eksikliği: Kadın çiftçiler genellikle sosyal güvenceye sahip değil. Erkek çiftçilere göre daha az örgütlenme fırsatları olduğu için, sendikal haklar veya tarım birlikleri üzerinden haklarını savunma şansları da sınırlı kalıyor.

 

Tüm bu faktörler, kadın çiftçilerin ekonomik bağımsızlık elde etmesini ve emeklerinin karşılığını almalarını ve tarımsal üretime daha büyük katkılar sunmalarını zorlaştırıyor. Oysa kadınlar, özverileri, titizlik ve sezgileri ile tarımda büyük bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyelin açığa çıkması için kamu politikalarının sadece büyük işletmeleri değil, küçük üreticileri ve özellikle kadın çiftçileri de desteklemesi ve kadın çiftçilerin karar mekanizmalarına dahil edilmesi gerekiyor.

 

İKLİM KRİZİYLE MÜCADELEDE ROLLERİ ÖNEMLİ 

Kadın çiftçiler, aileleri için üretim yapmanın ötesinde, iklim değişikliğiyle mücadelede de önemli roller üstlenebilirler. Organik tarım, yerel tohumların korunması ve su tasarrufu gibi sürdürülebilir uygulamalarda kadınların önderliğinde büyük ilerlemeler sağlanabilir.  

 

İnsanlığı tehdit eden iklim krizi karşısında ülkelerin dünyadaki gücünü artık tarım sektöründeki başarıları belirleyecek. Dolayısıyla kamu politikalarının kadın çiftçileri güçlendirecek yönde evrilmesi sadece kadın çiftçilerin değil, tüm toplumun kazanımına olacaktır. 

 

AÇLIK KRİZİNE ÇÖZÜMLER ÜRETEBİLİRLER

Türkiye’nin tarım ülkesi potansiyelini değerlendirilebilmesi, sürdürülebilir tarım uygulamalarının hayata geçirilmesi ve kadın çiftçilerin desteklenmesiyle mümkün olabileceği unutulmamalıdır. Tarımın görünmeyen kahramanları olan kadın çiftçilerimizin gününü, gelecekte tarımın ve iklim mücadelesinin öncüleri olabilmeleri ve dünyadaki açlık krizine çözümler üretebilmeleri dileğiyle kutluyorum.