Ali İhsan Dilmen


TERÖRLE MÜCADELE ÜZERİNE

“Kürt Sorunu” özelinde karşılaştığımız terör eylemleri 1983 yılı Şemdinli karakol baskınından beri ülke olarak gündemimizde..


“Kürt Sorunu” özelinde karşılaştığımız terör eylemleri 1983 yılı Şemdinli karakol baskınından beri ülke olarak gündemimizde..

O günden bu güne devleti yönetenlerin soruna yaklaşımı “üç beş şaki” nitelemesiyle bir süre devam etti.

O günden bugüne: Yöneticiler bize bu sorunu hep bir güvenlik sorunu olarak gösterdiler.

Peki olay bununla sınırlı mı?hayır!

Üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen bugün  terör belası verdiğimiz on iki şehit, on iki can kaybımızla canımızı yakmaya devam ediyor.

Yönetenler ise, hesap vermek yerine, mecliste hazırladıkları bildiriye imza verip vermemek üzerinden yeni bir kavga çıkarma derdinde ve bu yolla olan biten hakkında toplumun meclisteki temsilcilerine bilgi vermekten kaçıyor, seçerek meclise gönderdiğimiz vekilleri ve partilerini “teröre yandaşlık” suçlamasıyla itibarsızlaştırma, güvenlik politikaları ve güvenlik amirlerinin sorgulanmasını engellemekle meşguller.

Toplum olarak iki gündür hem şehitlerini hem imza meselesini konuşuyoruz.

Hatta imza meselesi, şehitlerimiz ve güvenlik zafiyetinin üzerini örtmüş durumda…

Hesap vermesi gerekenler, imza üzerinden yaptıkları politik manevrayla terörün suçlusu olarak ülkenin en büyük muhalefet partisini ilan etmiş durumdalar…

Şimdi durup düşünme zamanı.

Uzun yıllardır ülke olarak canımızı yakan; hem beşeri, hem iktisadi kaynaklarımızı tüketen, toplumsal bilincimizde psikolojik ayrımlara, bölünmeye sebep olan bu sorunla ilgilenmek ve çözmek iktidarların görevi değil mi?

Evet öyle?

Peki, iktidarlar niye suçu hep muhalefet üzerine atıyor?

Bunun meşru ve mantıklı gerekçesi nedir?

Anayasal sınırları bile zorlayarak, zaman zaman kukuk dışına çıkarak mücadele verilmesine rağmen suçlu niye muhalefettekiler???

1990’lı yılların terörle mücadele yöntemleri ve yaşanan hukuk dışılıklar için merhum Demirel “Devlet bazen rutin dışına çıkar” diyerek hukuksuzluklara meşruiyet tanımamış mıydı?

Hasılı kelam; uzun yıllardır canımızı yakan terör belası daha dört başı mamur bir şekilde  milletin meclisinde kapalı veya açık oturumla tartışmayan veya tartıştırmayan iktidarlar ortada dururken “yok imza verdi, vermedi” diyerek iktidarların sorun karşısında aldıkları tedbirler, uyguladıkları politikalar sorgulanmadan bu mesele çözülemez.

Karşı karşıya kaldığımız sorun doğru dürüst tespit edilmeden ve bütün yönleriyle tartışmadan, tartışılmadan, iktidarların sürdürdüğü tutum devam ettiği, sürdürüldüğü müddetçe, bizler, iktidarlar tarafından bize öğretilen yöntemlerle birbirimizle kavga etmeyi ve can vermeyi asla engel olamayız.

Hesap vermesi gerekenlerin hesap sorması ise kabul edilemez.

İçüne düştüğümüz bu çaresizlikten muhalefet değil, gelmiş geçmiş iktidarlar sorumludur ve hesap vermesi gerekenler iktidar makamında oturanlardır.

Her suça bir suçlu aramak ve beceriksizliklerini böylece örtmek bu iktidarın bilinçli tercihidir.

Bütün kötü işlerin sorumlusu hep başkası olamaz.

Sorunları yönetemeyenler beceriksizliğinin vebali başkalarına ait değildir.

Karşılaşılan sorunlara mevcut sistem içinde çare ve çözüm vardır.

Çare ve çözüm üretemeyenlere düşen görev

istifa etmek, emaneti  sahibine iade etmektir.