İlginç bir şekilde, yaşanılan marjinallikler açısından hayatları birbirine en çok benzeyen kesimlerin, toplumun en alt ve en üst tabakaları olduğunu görüyoruz. Fuhuş, uyuşturucu, gayrimeşru ilişkiler, ensest, yasadışılık konusunda ilginç bir şekilde yaşam benzerlikleri var. İçerik olarak birbirine benzeyen yaşamlarına yönelik tek farkın kalite ve fiyat olduğunu söyleyebilirim. Biri kokain çekerken diğeri hap atar, biri birliktelik yaşarken diğeri yufkacıya kaçar, biri büyük çalıp/ihale alırken diğeri arkadaşından aldığı borcun üstüne yatar.
Biri köpek öldüren şaraba yumulurken diğeri 3 bin dolarlık vine test eder.
(Can Yücel ve Çetin Altan bu konuları muhteşem kalemleri ile çok güzel anlatmışlardı)
İletişim ve esasen sosyal medyanın yaygınlaşması ile daha görünür oldukları için sanki daha çok sanılıyor bugün. Cem Yılmaz’ın ikide bir “hani biz marjinaldik ya lann” derken kastettiği de bu aslında. Yani toplumun çeperlerinde, kasaba ve kırsalda yaşanılan hayatlar sanılanın aksine hiç de öyle mazbut falan değil. Nerden mi biliyoruz? Açın Müge Anlı’nın Esra Erol’un programlarını. O programlara çıkanlardan öyle elit, zengin, sanatçı marjinal olarak bilinen kimseler görmedim. Mahallemizden, kasaba ve köylerimizden sıradan insanlar. Anlattıkları, yaşadıkları hayatı biz arkadaş arasında konuşmaya utanıyoruz.
Tüm bu olan bitenin arasında görece bunların dışında kalan bir kesim var. Evet orta kesim ya da orta direk. Onlar nispeten eğitimli, meslek sahibi, kurallara uyan, marjinal riskler almayan ve gelecek endişesi olan bir topluluk.
Kariyer yapmak, çocuklarına iyi bir eğitim aldırmak için şahsi hobilerini ertelemek vb. Elbette bahse konu iki kesimden farklı olarak ülke ve dünya meselelerini dert etmek. Otoriter yönetimlerin toplumun en alt ve üst tabakalarından herhangi bir endişe duymadığını biliyoruz
Bu tip yönetimlerin endişe duyduğu ve dolayısıyla elimine etmek için savaş açtığı kesim işte bu düşünen, fikri olan makul orta tabaka. Otoriter yönetimler toplumun en alt kesimlerini yoksullukla terbiye ederken en üst kesimlerinin de daha çok zenginleşmesini isterler. Zenginleştirdikleri üst sınıf kazanımlarını kaybetmemek için otoriter bu yönetimlere destek verirken, en alt tabakadaki yoksul kesim de, aç kalacağım endişesi ile kendilerine verilenle yetinerek düzenin değişmesini istemezler.
Bunu keşfeden yönetimler bir yandan otoriterleşirken mesela din, ahlak, vatanseverlik gibi hamaset yüklü sözlerinin yanında, destekçisi medya aparatları ile ortaya konulan tam tersi uygulamalara ses etmez hatta örtülü destek verirler. Masanın üstünde din/ahlak/töre söylemi ile bir kesimi beslerken, masanın altında, iktidarlarının sürekliliği için kuluçka işlevi gören bahse konu diğer kesimin (en alt tabaka) marjinalliklerinin yaygınlaşmasını beslerler. Kazan kazan yani.
Son yirmi yıldır mevcut iktidar eliyle orta tabakanın (orta direk) niçin yok edildiğini, zengin kesimlerin zenginliğinin daha da niye arttığını ve de yoksulluğun niye bu kadar yaygınlaştırıldığını bu açıdan bir kez daha düşünmek gerekir. Yoksa ülke kaynakları bu kadar yoksulluğun sebebi olamaz. Öyle olsaydı bir tarafta ucuz ekmek kuyrukları, bir tarafta lüks rezidans/otomobil/pırlanta kuyrukları yaratılmazdı. Bu, siyasi iradenin bilinçli bir tercihi ve maalesef büyük oranda da başarılı olduğu bir alan.!!!