Mehmet Beşeri


TÜRKİYE’DE GERÇEKTEN SAĞ VE SOL VAR MI?

Var, sağ kolum var, sağ bacağım var, sağ tarafım var; sol kolum var, sol bacağım var, sol tarafım var.


Var, sağ kolum var, sağ bacağım var, sağ tarafım var; sol kolum var, sol bacağım var, sol tarafım var.

Demek ki sağ ve sol gerçekten var.

Varlar ancak kullanamıyorum. Neden? Çünkü felç olmuş durumdalar da ondan.

Niçin felç olmuşlar?

Gayet basit, çünkü bağlı oldukları beyin merkezi LEKELİ-İPOTEKLİ OLDUĞU İÇİN.

Yıl Nisan 1996, İzmir Karşıyaka’daydım. Annemin beyin kanaması geçirdiği haberini alınca, apar-topar Malatya’ya gittim. Yoğun bakım, filmler, vs. nihayetinde anacığımın yaşayabileceğini, ancak sağ tarafının felç olduğunu öğrendik. Elden ne gelir, buna da şükür deyip, hayatın önümüze koyduğu hükme razı olduk.

Anacığım, yıllarca bize “sağ adımı önce atın; sağ teki önce giyin; sağ elinizi kullanın…” diye o kadar telkin ve nasihat etmiş, kaderin garip bir cilvesi olarak, bundan sonraki yaşantısını sol elini ve sol ayağını kullanarak sürdürmek zorunda kalmıştı.

Oradan öğrendim ki, insanın beyninin sol tarafı iptal olunca, vücudunun sağ yanı; sağ tarafı iptal olunca da, sol yanı felç oluyormuş. Beyindeki leke ne kadar büyükse, vücuttaki felç olan bölgelerin miktarı artıyor; leke küçüldükçe de azalıyormuş.

Sonra aklıma ülkemizdeki “sağ-sol” çatışması geldi, ardından da “sağ”cıların sol taraflarının, “sol”cuların da sağ taraflarının felç olduğu düşüncesi..

Diyebilirim ki, o günden beri, beynimin ne sağ, sol, orta, kenar, uç, yan, baş, vs. hiçbir yerinde, mikronun da mikrosu bir leke bulunmaması için çok dikkat ettim. Çünkü gözle görünmeyen bir zerrecik lekenin dahi, savunduğum fikirler üzerinde felç etkisi yapacağını anlamıştım.

Evet, Türkiye’de, gerçek anlamda ne sağ, ne de sol vardır. Sebebi, 1945 Marshall Planı ve 1947 Truman Doktrini’dir. 

Marshall Planı ile boynundan ve kuyruğundan ABD tarafından tutsak edilen Türkiye, Truman doktrini gereğince de, her türlü teori, ideoloji, parti, sivil toplum örgütü, vs. aracılığıyla kendi gönül rızası ile KÖLELİĞİ KABUL EDECEK kıvama getirildi.

Çünkü Truman doktrininin ana teması şu idi: Komünistler, her türlü propaganda aracını ustalıkla kullanıyorlar. Buna karşılık, bizlerin de aynı yöntemleri uygulamamız gerekir. Bu nedenle basın, yayın, sendikalar, dernekler, kitle örgütleri, siyasi partiler, üniversiteler, diğer eğitim kurumları ve işimize yarayacak her türlü organ kontrolümüz altına girmeli ve isteklerimiz doğrultusunda kullanılmalıdır.

Bu nedenle, Türkiye’de SAĞ’da, SOL’da KONTROLLÜ BÜYÜTÜLMÜŞ, İSTENİLDİĞİ ZAMAN OYLARI ARTTIRILMIŞ, TARAFTARLARI ÇOĞALTILMIŞ, İSTENİLDİĞİ ZAMAN, AZALTILMIŞTIR.

Hatırlayın o bir düdükte on binleri toplayan solcuları, ülkücüleri, Kürtçüleri…

Ancak, “İyi de kardeşim, bu doktrin gereğince kullanılan örgüt ve kişilerin isimlerini de şöyle bir alalım” dediğimizde, hemen herkes kendi görüşüne uygun olarak, “karşısındaki”(!) örgüt ve kişilerin ismini saymakta, kendi cenahından bir ismin ve örgütün adını dahi ağzına almamaktadır.

Örneklemek gerekirse. Benim “solcu” kardeşim CIA, MİT, Kontrgerilla ve onun kullandıkları Türkeş, Çatlı, Ağca, Hergün Gazetesi, Taha Akyol, vb.lerinin ismini bir çırpıda saymakta; keza benim “sağcı” kardeşim de “sol” cenahtan Cumhuriyet Gazetesi, TİP, TKP, İlhan Selçuk, Çetin Altan, THKP-C, Dursun Karataş, Abdullah Öcalan, vb. isimlerini söylemektedır.

Biliyor musunuz, aslında her iki taraf da gerçeğin bir yanını açıklamaktadır.

Ben ne yapıyorum? Her iki tarafın söylediklerini bir araya getiriyor ve böylelikle yap-bozun bütünü görebilme şansını yakalıyorum.

Çünkü “zıt kutupların aynı merkeze bağlı olduğu” fizik kanunun gereği, bunların Truman doktrini gereğince beslenmiş, yetiştirilmiş, yönlendirilmiş, kafa kola alınmış, sonra da içimize salınmış vazifeli unsurlar olduklarını biliyorum.

Memlekette, emek sömürüsü 50 yıl öncesine göre 50 yıl artmış iken; yerli ve milli ne varsa ya satılmış ya da yok edilmiş iken; dört bir yanımız Amerikan, NATO üs ve tesisleri ile dolmuş iken; alçaklık, ibnelik, puştluk, hırsızlık, soygunculuk, yolsuzluk, şerefsizlik, namussuzluk… bu kadar artmış iken; ortada bir tane dahi vatansever unsurun görünmemesinin temel nedeni budur.