Mustafa Toygar


TÜRKÜLERİMİZ XXII - “HEY GİDİ KARADENİZ”

Anadolu’nun her bölgesi birbirinden güzel ve rengârenk türkü gülistanlarıyla doludur.


Anadolu’nun her bölgesi birbirinden güzel ve rengârenk türkü gülistanlarıyla doludur. Karadeniz bölgesi de; kendisine has ritmi, âhengi, özgün şivesi, yöreye mahsus kemençe ve tulum gibi müzik âletleri, hareketli ezgileri ve derinden derine hüzün kokan dizeleriyle elvan elvan açan türkü bahçelerimizden birisidir. Horon ve halaylar eşliğinde de söylenen; davul, zurna ve kaval ile de desteklenen Karadeniz türküleri; duygu zenginliği, muhtevâ çeşitliliği, dinamik ritmi ve mahallî ağız ve kelimelerin ağırlıkta olduğu sözleri ve otantik havasıyla nev’i şahsına münhasır bir müziktir. 

 

Karadeniz türküleri; bölgeye özgü hareketli nağmelerle söylenen çok farklı melodilerle özdeşleşmiştir. Karadeniz halk ezgilerindeki ritme; yörenin sık değişen iklim şartları ve deli dalgalara sâhip Karadeniz’in her hâli ziyâdesiyle yansımıştır. Karadeniz türkülerinde bölgenin; tarihî ve içtimâî kültür birikimi, dağlık coğrafyanın ve değişken tabiat şartlarının ortaya çıkardığı yerel özellikler, denizin kükreyişindeki şiddet ve hırçın dalgaların çırpınışındaki hareketlilik ve hiddet, mûsikî olarak da sese ve söze dönüşmüştür. 

 

Bütün bu özellikler Karadeniz insanının karakterlerini, hâl ve hareketini de fazlasıyla şekillendirdiği âşikârdır. Bu sebeple Karadenizliler, çok çabuk heyecanlanır, yerinde duramaz hâle gelir, köpürür, öfkelenir, çabuk sinirlenir; ağzına, diline geleni söyler; ama biraz zaman geçince süt liman denizlere döner; durulur, yumuşar, sakinleşir, bir önceki hâlinden eser kalmaz ve kin tutmaz. Zâten sıra dışı, şakacı,  pratik zekâlı, nükteli, dostluğu kavî, sıcakkanlı ve candan insanlar olan Karadenizlilerin karakterleri de, türküleri de Doğu Karadeniz’in dağları ve denizleri gibi, ormanları ve vâdileri gibi, sâhili ve yaylası gibi inişli çıkışlı, rengârenk ve çok değişkendir. Sevgisi deniz gibi, öfkesi dağ gibi olan, gönlü yeşilin ve mavinin her tonunu barındıran Karadeniz insanı; hem güler hem ağlar, hem kızar hem sevinir, hem türkü yakar hem de ağıt söyler.

 

Karadeniz türkülerinin ve ağıtlarının sözleri çoğu kez anonim olup; mânî şeklinde terennüm edilen, bâzen yaşanmış bir olay üzerine, bâzen de mahallî sanatçılar tarafından o anda dile dökülen ifâdelerle “atma türkü” olarak söylenen sözlü kültür mirasımızın çok latif güldesteleridir. Karadeniz türkülerinin en önemli özelliği; çoğunlukla kırık havalardan oluşması, kelimelerin yarıdan kesildiği mısrâ sonlarının olması, çok hareketli aksak usullerle söylenmesi ve yürekleri coşturan melodilerin içinde bile insanın rûhuna inceden inceye işleyen bir hüzün nağmesinin bulunmasıdır. 

 

Karadeniz türküleri; içten, yapmacıksız, coşkulu ve kıpır kıpır tınılarıyla dinledikçe tesirinde kaldığımız, kıta sonlarındaki kelime kesmelerinden çok büyük bir zevk aldığımız, çoğunluğu sevdâ üzerine söylenen, kavuşamamış sevgililerin ölümle ölümsüzleşen aşkların destansı hikâyelerini dinlediğimiz, her türkünün içinde nice “Emineler, Fadimeler”  bulduğumuz ve içli nağmelerin yüreğindeki elemlerle hem hâl olduğumuz dizelerden ve ezgilerden oluşmaktadır.   

 

Erbâbınca mâlumdur ki, Karadeniz türkülerinde; kemençenin içli haykırışı, tulumun ağlamaklı sesi ve horon havasının dinamik ritimleri insanı sarıp sarmalarken; Karadeniz müziğinin kendine has melodisi, yürekleri coşturan ezgileri ve duygu meltemlerinin melâl kanatlarıyla dinleyenleri hem alıp çok farklı diyarlara götürmekte, hem de hareketli ezgilerle insanları coşturmaktadır. 

 

Karadeniz türküleri; sözleriyle ve nağmeleriyle her dinleyenin içini dalga dalga kıpırdatıp horona kaldıran, insanın kanını kaynatan, ritmiyle herkesi heyecanlandıran, müziğin câzibesiyle bir çekim alanı oluşturup herkesi kendisine bağlayan ve yürek yangınlarını kemençenin tellerindeki yanık nağmelerle kıyâma durduran anonim halk edebiyatının müstesnâ eserlerdir.  

 

  Karadeniz insanı; hayatın bütün gerçeklerini, neşeyi, sevinci, aşkı, acıyı, hasreti, gurbeti ve hüznü iç içe yaşayıp harmanladığı gibi, Karadeniz türküleri de bütün bu duyguların yürekten dile, dilden tele dökülen bir tezahürüdür. Karadeniz türkülerinde en çok terennüm edilen konu genellikle “sevdâluk etmek” denilen ve yaşanmış olan veya yaşanan bir aşk hikâyesidir. Bu îtibarla Karadeniz türküleri bâzen; 

 

Ben seni sevduğumi da dünyalara bildirdum
Endirdun kaşlaruni, babani, babani mi eldurdum?

En dereye dereye da al dereden taşlari
Geçti bizden sevdaluk, al cebum, al cebumdan saçlari

 

Kız evinun onine da sereceğum kilimi
Oldi hayli zamanlar, görmedum, görmedum sevduğumi  
Yaz geldi bahar geldi oy açti yeşil yapraklar
Ben sana doyamadum, doysun kara doysun kara topraklar[1] 

 

diye sitemkâr olur, bâzen;

 

Atmacayı vurdular

Bir avuç kanı içün

Gel edelim sevdaluk 

Bubanın canı içün

 

Gidemiyum yaylıya
Yol yok mudur karadan
Sevdalık edenleri
Ayırmasın Yaradan[2]

diyerek ahvâlini dillendirir, bâzen ; 

Ağasarın balını da
Gel salını salını
Adam cebinde daşır
Senin gibi gelini

Oy Asiye Asiye
Tütün goydum kesiye
Anan seni verecek de
Bir bağa pırasiye”[3]

diye dertli nağmeler ve hüzünlü ezgilerle intizâr eder, bâzen erkek ve kız karşılıklı olarak;

Divâne aşuk gibi de dolaşirum yollarda

Kiz senun sebebune kaldım İstanbul’larda
Kaldım İstanbul...

 

Kız

Buban beni bubamdan da bir kerrecuk istesun
Allah'un emru ilan gelunum olsun desin

 

Erkek

Sar belune belune da Karadeniz kuşağı
E kiz sen de der misun alsam ha bu uşağı[4]

 

diye söyleşerek aşklarını dile getirir, bâzen;

 

Koyverdun gittun beni
Allah’ından bulasun 

Kimse almasun seni 
Yine bana kalasun

 

Sevdiğum senun aşkın
Ciğerlerumi dağlar

Hiç mi düşünmedun sen
Sevduğun böyle ağlar

 

Gelevera deresi
İki dağın arasi 

Yuzunden silinmesun
Pıçağumun yarasi[5]

 

dizeleriyle “sevdâluk ettiği” kıza kahrını ifâde eder, bâzen;

 

Çayırım çayırım 
Kuş oldum üçayırım 
Öyle canımdan bezdim 
Gızlardan kaçayırım 

 

Olayım o gözlere
Onlar garadır gara
Yat dizimin Üstüne 
Zülüflerini Tara 

 

İn dereye dereye

            Kuru finduk bulursun

            Alacaksan al beni

Sonra pişman olursun

 

İn dereye dereye
Toplayalım taşları
Geçti gençliklerimiz 
Ağarttım bu saçları[6]

 

diyerek sevdiğine mesaj verir, bâzen;

 

Hasta oldum derdune
Oku bağa Yâsin'i oku bağa Yâ…
Gün boyunca ağlayıp da
Yiyesun gözyaşını yiyesun göz ya…


Gel geç evun başından
Evun başu şen olsun evun başı şen…
Çağır beni geleyim da
Gelmeyenler kör olsun gelmeyenler kör…[7]

 

diye dertlenirken bâzen;

 

Dertliyim kederliyim
Her nedensa ağlarum
Gülmedum bu dünyada
Hem söyler hem ağlarum

Üzülme sevdiceğum
Ben hep böyle ağlarum
Yazmayile tükenmez
Ha bu benum dertlerum

 

Gökteki yıldızlari
Sayalim elli elli
Bu dünyadan fayda yok
Öteki da şüpeli[8]

 

söylemekle tükenmeyen dertlerini sıralar, bâzen;

 

Dert çekmeye mi geldik bu dünyaya
Çare yok mu bizdeki bu yaraya
Oy dağların kara kara dumanı
Şimdi geldi ağlamanın zamanı

 

Düştuk dibi olmayan bir deryaya

Boyle miydi kaderumuz sevduğum  
Oy dağların kara kara dumanı
Şimdi geldi ağlamanın zamanı[9]

 

sözleriyle feleğe kahreder, bâzen de;

 

Geldi bir kara duman 

Dağların arasına

Kaderum da benziyor
Dumanın karasına

 

Göresledum yarumi
Hasret yureği dağlar
Gözden yaş akmaz ama
Kalbum oturmiş ağlar[10]

 

diye hâlini târif eder.

 

Türk kültüründe halk kahramanlarının destanları, menkıbeleri ve hayat hikâyeleri geniş bir yer tuttuğu gibi, Karadeniz türkülerinde de bu halk kahramanları adına yakılan ağıtlara da sıklıkla rastlanır. Bu kahramanlardan birisi de Hekimoğlu diye anılan ve “aynalı martin”iyle nam salan Hekimoğlu İbrahim’dir. Hekimoğlu; uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği, dürüstlüğü ve yardımseverliğiyle şöhret yapan ve adına türkü yakılan Karadenizli bir halk kahramanıdır. Hekimoğlu, Ordu ve çevresinde hâkimiyet kuran bir Gürcü Beyinın “Nârin” isimli kızına  âşık olur. Gürcü Beyiyle yaptıkları tartışma ve çatışmaların ardından Hekimoğlu dağa çıkar ve uzun yıllar dağda kalır, haksızlardan hesap sorar; zâlim zenginlerden aldığı malları yöredeki düşkün ve fakir olan halka dağıtır. Bir gün Gürcü beyi ve işbirlikçileri jandarmaya Hekimoğlu’nun köye geldiğini ihbar ederler. Hekimoğlu’nun kaldığı ev Ünye ve Fatsa jandarma birlikleri tarafından sarılır ve çıkan çatışmada Hekimoğlu hayâtını kaybeder. Bu olay üzerine  halk Hekimoğlu’nun dilinden aşağıdaki ağıdı yakar:  

Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım da (Nârin’im) kendi neslime

 

Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu geliyor aslan yürekli 

 

Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye Fatsa bir oldu da (Nârin’im) baş edemedim

Ünye Fatsa arası ordu da kuruldu
Hekimoğlu dediğin (Nârin’im) o da vuruldu[11]

 

Giresunlu çok dürüst, cömert, yardımsever ve fakir babası bir fabrikatör olan Eşref Gedikali’nin, muhasebecisi Hakkı tarafından vurularak öldürülmesi üzerine, Eşref Bey’i sevenlerin önce mâni şeklinde yazdığı ve söylediği dizeler, bir süre sonra Eşref Bey ağıdına dönüşmüş ve;

 

Giresun üstünde vapur bağrıyor
Eşref'in yarasını doktor sarıyor
Eşref'in annesi yanmış ağlıyor

Atma Hakkı atma pişman olursun
Gedikalizâdelere hasım olursun

 

Bazarsu dereleri bir ifak dere
Eşref’i vurdular (aman) nâfile yere
Nâfile nâfile o da nâfile

Cenâzemi koydular otomofile

 

Atma Hakkı atma pişman olursun
Giresun gençlerine düşman olursun

Attığın mermiden sen utanırsın[12]

 

dizeleriyle dilden dile dolaşan, günümüze kadar gelen ve çok sevilip söylenen bir türkü olmuştur. Karadeniz türküleri kimi zaman; 

 

 “Ordu’nun dereleri
Aksa yukarı aksa
Vermem seni ellere
Ordu üstüme kalksa (sürmelim aman)

Oy Mehmedim Mehmedim
Sana küstüm demedim
Beni sana gecmişler
Vallahi ben demedim[13]

 

diye seslenir, kimi zaman;

 

Çarşamba’yı sel aldı
Bir yar sevdim el aldı  
Keşke sevmez olaydım
Elim koynumda kaldı  

Oy ne imiş ne imiş  
Kaderim böyle imiş
Gizli sevda çekmesi
Ateşten gömlek imiş[14]

 

der, kimi zaman; 

            

Beyaz giyme toz olur

Siyah giyme söz olur

Gel beraber gezelim 

Murâdımız tez olur

 

Salınada salına da gel

Hadi yavrum

Dön dolaş gene bana gel

 

Beyaz giyme tanırlar

Seni yolcu sanırlar

Zâten bende tâlih yok

Seni benden alırlar[15]

 

diye hayıflanır, kimi zaman; 

 

Hayde gidelum hayde
Şu dağın tepesine

Bu canım kurban olsun

Köyün Fadimesine

 

Hayde gidelum hayde
Hayde gelmiyor misun
Endurdum yarisina

Ha bu kadar yalvardım da
            Birşey demiyece misun[16]

diyerek sevdâluk ettiği yârini çağırır, kimi zaman;

 

Denizde kararti var bu gelen kayik midur
Ben özledum yarumi ağlasam ayip midur 

Oy dumanlar dumanlar hep dağları sardunuz
Yüreğumun derdine bilsenuz ağlardunuz

 

Karardi Karadeniz taşti bu yana taşti
Haber verun yarume gözlerum doldi taşti
Gemi mil ilen olur sevda dil ilen olur
Güzeller çok var ama meyil birine olur[17]

 

dizeleri ve ağlamaklı ezgileriyle bizleri hüzün sahillerinde dolaştırır, kimi zaman; gönül pınarlarından sevgi sunar ve; 

 

Hey gidi Karadeniz
Doldi da taşamadi
Etmiyelum sevdaluk
Edenler yaşamadi

Ha bu akan dereler denizlere dolacak.
Söylesena sevdiğum sonumuz ne olacak.

Ah duman kara duman sardi dört yanimizu
Ander kalsun sevdaluk oy alacak canimizu[18]

diye iç geçirirken inkisara da düşer, kimi zaman;

 

Sensuz bu topraklarda
Açar mı yaprak bilmem
Gözlerim yollarunda
Ömrum yeter mi bilmem

Yüreğun yüreğumde
Saklı gizli derinde
Dillerum tutuluyor
Seni her gördüğümde

Doldurun bardağumi
Dertlerumi diyeyim
Gelmez ise sevduğum
Birakun da öleyim[19]

sözleriyle sevdâsının yüreğine demir attığını ve aşkının dilinde türkü olduğu ifâde eder. Kimi zaman yeşilin maviyle kucaklaştığı, denizin dağla sarmaş dolaş olduğu bir bölgenin insanı olan Karadenizliler;

Dereler akar gider
Taşları yıkar gider  
Bu dünya bir pencere
Her gelen bakar gider   

Dere akar bulanuk
Köpüğünden alaluk  
Ha bu ışıklı dünya
Oldu bize karanluk  

Enelum değirmene
Öğütelim unlari 
Güneşe çevirelum
Bu karanluk günleri[20]

diyerek duygu ve düşüncelerini de dizelere döker, kimi zaman;

Gökte yılduz ay misun da

Kemençe me yay misun

Alsam seni elime (hişt hişt)

Baksam çalayi misun.

 

Kemençeme tel misun da,

Derdimi bilir misun.

Hayda gidelim desem  (hişt hişt)

Benimle gelir misun.

 

Kemençe sesi misun da

Peri misun cin misun,

Çok bakayisun bağa (hişt hişt)

Beni yiyece misun[21]

 

diye hem ironik ifâdeler kullanır, hem de hareketli ezgilerle gönülleri aşka getirir ve dinleyenlerin coşturur. Kimi zaman, “vakitsiz geldi” desek de; boyun eğmek mecbûriyetinde kaldığımız bir vedâ olan ve en yakınlarımızın ömür ipini ecel makasının kestiğinde yaşanan hüzünleri çok yanık ezgilerle terennüm eden;

 

Ah gurbet zalim gurbet
Ağlatırsın adamı
Gözümde yaş kalmadı
Bıraksana yakamı 

 

Vay seni Cerrahpaşa 

İçmem suyundan içmem 
Bi dahaki seneye 

Yolcu da gelup geçmem


Yaş akar gözum sızlar 

Ne kalır gerisine
Herkesun bi derdi var 

Durur içerisinde

 

Doktorlarda ne bilur 

Ciğerun acisini 
Cerrahpaşaya koydum 

Canumun yarisini[22]

 

diyen elem dolu dizeler acılarımıza tercüman olur, kimi zaman; 

 

Giresun’un evleri
Şima ile gaynama
Gız benimle oynadın
Başkasıyla oynama


Ninnay aslanım ninna
Ninnaya gülüm ninna

Giresun'da kayıklar
Gızlar fındık ayıklar
Sevenler sevdiğini
Gece gündüz sayıklar[23]

 

derken, kimi zaman;

 

Çayeli’nde öteye 

Gidelim yali yali

Sırtındaki sepetim

Ben olayım hamali

 

Sepetumun ipleri
Keseyi omuzimi
Aç beyaz peştemali
Bi göreyim yüzuni

 

Karlı dereden beri
Yeşil çay bahçeleri
Çay filizi toplayi
Peştemalli kızları[24]

 

mısrâlarıyla ve hareketli ezgilerle seslendirilir, kimi zaman;

 

Oy Trabzan Trabzan
İçin galay gazan
Efkârlı günlerume
Geldi çattı remezan
 

Gittim dere yukari
Buldum guşun folini
Pencereden aşaği
Ver boncukli goluni

Oy Trabzon Trabzon
Senden ayrılacağum
Sen akluma gelende
Düşüp bayulacağım[25]

 

diyerek sevdiğine karşı duyduğu aşkı bir türküyle dile getirir, kimi zaman;

 

            “Maçka yolları taşlı

Gel uyu kalem kaşlı

Ne oldu sana yavrum

Böyle gözlerun yaşlı

 

Dereler akar akar 

Garısır denizlere
Gurban olayım yavrum 

O sevdalı özlere

 

Gız tarlanın başları 

Duman değil, gar idi
Sevdiğum seninilen  

Ne günlerum var idi

 

Yukarı gel yukarı 

Irmağın gözündeyim
Eller ne dersa desun

Ben yine sözümdeyim[26]

 

 dizeleriyle sevdiğine mâzideki günlerini hatırlatırken, kendisinin hâlâ kavl ü kararının değişmediğini de söyler, kimi zaman;

 

Tabancamın sapını
Gülle donatacağum
Alacağum başka yâr
Seveceğum başka yâr
Seni çatlatacağum

 

Oy benim Gülizar’um
Hem söyler hem yazarum
Gonuştuğumuz yerler
Seviştiğumuz yerler
Olsun senin mezarun 

 

Tabancam dolu mermi
Seven böyle eder mi
İnsan sevduğu yâri
Adam sevduği yâri
Birakur da gider mi

 

Tabancam doli saçma
Kaçma sevduğum kaçma
Zaten ben yaralıyum
Ezelden yaralıyum
Bir yara da sen açma[27]

 

diye duygular ve düşünceler de dile getirilir.

 

Karadeniz türkülerinde kimi zaman da   “Ula ula Niyâzi yiyece misun beni”,[28]Yaylanın çimenine oh nenni koçari”,[29]Parmağında yüzükler kolunda bilezikler”,[30]     “Yesun oni nenesi da yesun oni nenesi”,[31]Mısırı kurttun mu / Ambarda duruttun mu”,[32]Oynayın gız oynayın- Derule delderule[33] gibi çok hareketli türkülerle horon tepilir. 

 

            Karadeniz türküleri yâd etmeye çalıştığımız bu bölümün hatm-i kelâmını da; Ozan Ârif’in yazıp, İsmail Türüt’ün Karadeniz ezgileri ve kendine has üslûbuyla bestelediği, Karadeniz insanının “Allah, vatan ve bayrak sevgisini” ve aslâ bölücülüğe prim vermeyeceğini dile getiren; sözleri çok anlamlı,  nağmeleri de çok güzel ve hareketli olan bir türküyle yapalım.

 

“Plân yapmayin plân
Gitmez Karadeniz’de
Kahbeluk yalan dolan 

Tutmaz Karadeniz’de


Ne conisi ne Rusu 

Pusu kurmasun pusu
Bölücülük borusu 

Ötmez Karadeniz’de


Bırakun çan çalmayi 

Ermenici olmayi
Millet boyle dolmayi

Yutmaz Karadeniz’de 


O gün oyle desinler 

Bugün boyle desinler
Fâtihalar Yâsinler 

Bitmez Karadeniz’de

Şerefini şanini 

Ortaya kor canini
Hiç kimse vatanini 

Satmaz Karadeniz’de


Vatan satsa bir kişi 

Anında biter işi
Türk ve İslâm güneşi 

Batmaz Karadeniz’de

Bizde varken bu duruş
Emiceniz olsa Bush
Alayınız beş kuruş
Etmez Karadeniz’de


Anladik var ocunuz
Belli kuyruk aciniz
Kargaşaya gücünüz 

Yetmez Karadeniz’de[34]

 

                                                                       Dr. Mehmet GÜNEŞ'in kaleminden

                                                                            8 Ocak 2023

                                                                         (Devam edecek)


 

[1] Yöre: Trabzon Kaynak Kişi: Hasan Tunç

[2] Atmacayı vurdular, Yöre: Giresun / Görele / Çavuşlu Köyü, Kaynak Kişi: Gürsel Tahmaz, Derleyen: İbrahim Can,  Notaya alan: İbrahim Can - Erkan Sürmen, Notaya, Repertuar Nu: 3249; Salih Turhan ve Dr. Erdoğan Altınkaynak,  Giresun Üstünde Vapur Bağırıyor - Giresun Türküleri ve Oyun Havaları, 72-73, Giresun Valiliği Yayınları, Ankara, 2009.

[3] Ağasarın balını, Yöre: Giresun / Görele / Çavuşlu Köyü, Kaynak Kişi: Ömer Akpınar, Derleyen: Ömer Akpınar, Notaya alan: Şenel Önaldı, Repertuar Nu: 2053

[4]Divane aşuk gibi de dolaşirum yollarda, Yöre: Trabzon / Maçka, Kaynak Kişi: Hasan Tunç, Derleyen: Cemile Cevher, Notaya alan: Ahmet Yamacı, Repertuar Nu: 2598

[5] Koyverdun gittun beni-Galevera Deresi, Kaynak Kişi: Kazım Koyuncu,  Notaya alan: Gökhan Temur Repertuar Nu: 523

[6] Çayırım çayırım kuş oldum üçayırım, Yöre: Trabzon / Akçaabat, Kaynak Kişi: Süreyya Davulcuoğlu, Derleyen ve notaya alan: Erkan Sürmen, Repertuar Nu: 3268

[7] Hasta oldum derdune, Yöre: Trabzon /Beşikdüzü, Kaynak Kişi; Kazım Gürsoy, Derleyen: Cemile Cevher Repertuar Nu: 1535; Türkülerdeki Hekimlik ve Sağlıkla İlgili Türküler (Tıp Bayramı 2010 Yılı Armağanı) , 172, Hazırlayanlar: Doç. Dr. Sait Eğrilmez, Salih Turhan ve Osman Güzelgöz - T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları,  Ankara, 2010 

[8] Dertliyim kederliyim her nedensa ağlarum, Yöre: Karadeniz,  Notaya alan: Mehmet Gürbüz, Repertuar Nu: 309

[9] Dert çekmeye mi geldik bu dünyaya, Yöre. Karadeniz, Söz ve müzik: Ayhan Alpteki- Engin Alptekin

[10] Geldi bir kara duman, Yöre: Karadeniz, Söz Müzik: Anonim, Kazım Koyuncu Hayde Albümünden

[11] Hekimoğlu derler benim aslıma, Yöre: Ordu / Fatsa, Kaynak Kişi: Kadir İnanır,, Derleyen ve notaya alan: Ümit Tokcan, Repertuar Nu: 3109; Mehmet Özbek, Folklor ve Türkülerimiz, 291

[12] Giresun üstünde vapur bağrıyor, Yöre: Giresun, Kaynak Kişi: Bicoğlu Osman Gökçe, Derleyen: TRT İstanbul Radyosu THM Müdürlüğü, Notaya alan:  Tuncer Alan, Repertuar Nu: 3389; Hazırlayanlar: Doç. Dr. Sait Eğrilmez, Salih Turhan ve Osman Güzelgöz, Türkülerdeki Hekimlik ve Sağlıkla İlgili Türküler (Tıp Bayramı 2010 Yılı Armağanı) , 150-152, - T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları,  Ankara, 2010; Salih Turhan ve Dr. Erdoğan Altınkaynak,  Giresun Türküleri ve Oyun Havaları, 154-155, Giresun Valiliği Yayınları, Ankara, 2009, (Bu türkünün hikâyesi, Uğur Karaibrahimgil, Ali Işık'tan derlenmiştir)

[13] Ordu'nun dereleri, Yöre: Ordu, Kaynak Kişi: Kadir Üstündağ, Derleyen: Ahmet Yamacı, Notaya alan: Muzaffer Sarısözen, Repertuar Nu: 1550

[14] Çarşamba’yı sel aldı, Yöre: Samsun / Çarşamba, Kaynak Kişi: Yöre ekibi, Derleyen ve notaya alan: Nejat Buhara, Repertuar Nu: 2040

[15]Beyaz giyme toz olur, Yöre: Bolu, Kaynak Kişi: Ahmet Sevinç,  Derleyen ve notaya alan: Emin Aldemir, Repertuar Nu: 1422; Mehmet Özbek, Folklor ve Türkülerimiz, 213-214

[16]Hayde gidelum hayde, Yöre: Rize / Hemşin, Kaynak Kişi: Emin Yağcı, Derleyen: Enis Gençtürk, Notaya alan: Altan Demirel, Repertuar Nu: 110

[17] Denizde kararti varYöre. Karadeniz, Söz Müzik: Anonim, Kazım Koyuncu Hayde Albümünden

[18] Hey gidi Karadeniz, Yöre: Karadeniz, Söz ve müzik: Kâzım Koyuncu-Gökhan Birben

[19] Yüreğun yüreğumde, Yöre: Karadeniz, Söz ve müzik: Ali Baran Kadem

[20] Bu dünya bir pencere, Yöre: Karadeniz, Söz ve müzik: Anonim 

[21] Gökte yıldız ay misun, Yöre: Rize, Kaynak Kişi: Hasan Sözeri, Derleyen: Cemile Cevher, Notaya alan: Ahmet Yamacı, Repertuar Nu: 1612

[22] Cerrahpaşa- Herkesin bir derdi var,  Söz: Nuran Bahçekapılı, Müzik: Volkan Konak (Bu türkü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kanser tedavisi görürken vefât eden Cevat Konak için kızı Nuran Bahçekapılı’nın yazdığı ve oğlu Volkan Konak’ın bestelediği bir ağıttır.); Türkülerdeki Hekimlik ve Sağlıkla İlgili Türküler (Tıp Bayramı 2010 Yılı Armağanı) , 97, Hazırlayanlar: Doç. Dr. Sait Eğrilmez, Salih Turhan ve Osman Güzelgöz - T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları,  Ankara, 2010

[23] Giresun’un evleri, Yöre: Giresun, Kaynak Kişi: Nejat Buhara, Derleyen ve notaya alan: Nejat Buhara, Repertuar Nu: 1548

 

[24] Çayeli’nde öteyeYöre: Rize Çayeli, Kaynak Kişi: Dursun Tanyaş, Derleyen ve notaya alan: Yücel Paşmakçı, Repertuar Nu: 1765

[25] Oy Trabzan Trabzan- Oy Trabzon, Yöre: Karadeniz, Kaynak Kişi: Hüseyin Dilaver, Derleyen ve notaya alan: Muzaffer Sarısözen, Repertuar Nu: 782

[26] Maçka yolları taşlı, Yöre: Trabzon /Sürmene, Kaynak Kişi: Bahattin Çamurali,  Derleyen: TRT İstanbul Radyosu THM Müdürlüğü, Notaya alan: Yücel Paşmakçı, Repertuar Nu: 1982

[27] Tabancamın sapını, Yöre: Rize, Kaynak Kişi: Hasan Sözeri,  Derleyen: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Notaya alan: Bülent Aslan, Repertuar Nu: 3409

[28] Ula ula Niyâzi yiyece misun beni, Yöre: Rize, Derleyen: Emin Yağcı,  Hamdi Tanses, Notalarıyla Karadeniz Türküleri, 173; Say Yayınları, İstanbul, 1997

[29]Yaylanın çimenine oh nenni koçari, Yöre: Artvin, Kaynak Kişi: Nurettin Demir,  Derleyen ve notaya alan: Altan Demirel, Repertuar Nu: 628

[30]Parmağında yüzükler, Yöre: Rize, Kaynak Kişi: İrfan Ruhi Eren,  Derleyen ve notaya alan: Yücel Paşmakçı, Repertuar Nu: 2165

[31]Yesun oni nenesi, Yöre: Rize, Söz ve beste: Hasan Sözeri

[32]Mısırı kurttun mu, Yöre: Rize, Kaynak Kişi: Erkan Ocaklı,  Derleyen: Bülent Aslan, Notaya alan: Altan Demirel-Bülent Aslan, Repertuar Nu: 3830

[33]Oynayın gız oynayın- Derule delderule, Yöre: Trabzon, Kaynak Kişi: Cemile Cevher,  Derleyen: Cemile Cevher, Notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1645

 

[34] Plân yapmayın plân, Şiir: Ozan Ârif, Besta: İsmail Türüt (Dünya Tatlısı kasetinden)