Ali İhsan Dilmen

Tarih: 15.02.2025 14:14

TÜSİAD'DAN DEMOKRAT ÇIKIŞ

Facebook Twitter Linked-in

Nihayet TÜSİAD başkanının çıkışıyla otoriter, dışlayıcı, ihanet dilinin taşıdığı risklere rağmen demokratik, çoğulcu ve adalet talep içeren siyaset konuşmaya başladı diyebiliriz.

Otoriter siyaset anlayışları esasında yönettiği toplumda her kesimi sadece baskı altında tutmak istediğiyle yetinmez, elde ettiği sandık çoğunluğuna dayanarak muhalefeti susturmayı, demokratik talepleri “iç düşman, kaos özlemcileri” olarak suçlamayı da tercih eder.

İktidar tarafından yapılan açıklamalar adeta bu görüşümüzü doğrular niteliktedir.

İktidarın borazanı durumunun gönüllü basın yayın organlarına dönüşmüş ve orada odaklaşmış kalemşor beslemeleriyle muhalif kesimlere yaylım ateşine geçerler..

Demokratik siyaset ile otokratik siyasetin farkı bu ve benzer yaklaşımlarda ortaya çıkar.

Otokratik düzenler, toplumda var olan toplum kesimlerinin sadece kendilerine ait sorunlarını iktidar erkini rahatsız etmeyecek uygun bir tarzda, rica minnet ve bağlılık beyanıyla dile getirmelerini müsade etmek arzusundadırlar..

Bağlılık beyanı olmadan ve uygulanan politikaları eleştirmek affedilemez büyük suçtur.

Otoriter düzen sahiplerinin işaretiyle besleme gazeteciler  baskı ortamı sağlamak için görevlidir.

Bu görevi yaparken kullandıkları dil, enstrümanlar, “Düzen ve Milli birlik ve beraberlik” tezine dayanır.

Demokratik siyaset ise, çıkar gruplarının, meslek odalarının, borsaların, sivil topluma dair dernek ve vakıfların, üniversitelerin ve en sonunda bireylerin var olan toplum düzeninin hukuka uygunluğu, gelirin adil dağıtılması, eşit yurttaşlık haklarının kullanılması, ülkeyi yöneten siyaseti, yaptığı icraat ve ortaya koyduğu politikaları denetlemesini hukuk teminat altına alır.

Bu kesimlerin iktidar eleştirileri “iç düşmanlık” “terör ve benzeri faaliyetler” olarak değerlendirilmez.

Demokratik ülkelerde siyaset eleştiriye açık olmak zorundadır.

Türkiye'yi “eski” ve “yeni” diye ayırarak eskisi kötüydü yenisi iyi demek her zaman ve zeminde mümkün değildir.

Otoriter düzen beslemelerinin ileri sürdüğü gerekçelerinin hiçbiri makul ve anlaşılır görüşler değildir.

İş insanlarından oluşan ve elinde sermayesinden başka bir gücü olmayan bir derneği “Vesayet kurumu” olarak suç isnat etmek mskul değildir.

Bu saçma sapan yargılar toplumun duygu durumunu istismar etmek, korku pompalamaktan başka anlam taşımaz.

Siyaset ve toplum özgürleşecekse eğer, talep içeren demokratik siyaset harekete geçmeli, meşru taleplerini, meşru yoldan artırarak ve kararlılıkla sürdürülmelidir.

Bu talepleri sadece kendilerinin karşı karşıya kaldığı sorunlarla sınırlı tutmak ve o kesimlere , “Kendi işinize bakın, siyasetin işleyişine karışmayın!” demek keyfiliğe kapı aralamanın ötesinde toplumsal kesimleri parçalara ayırma amacını yönelik ileri sürülmektedir.

Demokratik yönetimlerde ülke yönetimi “Kuvvetler ayrılığına” dayanır ve bu ayrılık denetleme, itiraz ve hatta “Anayasal güvence” altında olan protesto hakkının varlığını teminat altına alır, sistemin çalışmasını sağlar.

Çoğunluğun gücünün keyfilikten arındırılması ancak hakların kullanılması, yönetenlerin; denetleyici kurumlar, halk, kamuoyu, medya ve yargının görevini yapabilmesi ile mümkündür.

Ülkemizin 15 Temmuz olayından sonra girdiği süreçte en çok ihtiyaç duyduğumuz, eksikliğini hissettiğimiz demokratik ihtiyaç bunun yerine getirilememesidir.

TÜSİAD yönetimi bu çıkışıyla geç ama önemli adım atmıştır.

Sürdürülmesi elzemdir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —