Bu hafta Mecliste görüşülmekte olan ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’ düzenlemesi yıllardır atanamayan ve farklı farklı isimler altında çalıştırılan binlerce öğretmen açısından aslında yeni bir umuttu. Ne yazık ki, yine verilen sözlerin tutulmadığı, öğretmen gelişiminin teşvik edilmediği, şube müdürleri ve diğer yöneticilerin kariyer hakkından mahrum bırakıldığı, cezaların olduğu lakin ödülün bulunmadığı, milli eğitim sistemindeki sorunların ‘Milli Eğitim Akademisi'ne indirgenmiş bir kanun taslağı olarak meclise sevk edildiğini görüyoruz.
Milli Eğitim Akademisi ve Öğretmenlerin Durumu
Anlaşılan o ki, Milli Eğitim Akademisi kuracaklar; öğretmenler üniversite sınavını kazanacak, eğitim fakültesini bitirecek, KPSS sınavına girip başarılı olacak ama yetmeyecek bir de akademide hazırlık eğitimi alacaklar. Üstelik en az bir yıl sürecek eğitim süresi boyunca büyük kısmı ikamet ettikleri şehirler dışında hazırlık eğitimine alınacak ve bunun karşılığında ayda yaklaşık 14 bin tl maaşa mahkum edilecekler. Amaçları, ülkemizin geleceğini yetiştirecek idealist öğretmenleri ruhen bitirmek, milli eğitim kadrolarına iktidarın ideolojisine uygun öğrenciler yetiştirecek öğretmenler atayabilmek...
Ücretli Öğretmenlik Sorunu
Milli eğitim sistemimizdeki sorunlar öylesine çok ki, hepsini birden anlatabilmek mümkün değil. Dolayısıyla bu yazımda, öğretmenler içinde en sıkıntılı kesimi oluşturan ücretli öğretmenlik meselesini ele alacağım.
Kamuoyunda bilindiği üzere Milli Eğitim Bakanlığı her yıl, öğretmen kadrosunda açık bulunduğu gerekçesiyle binlerce öğretmeni ücretli öğretmen adı altında ders ücreti karşılığında bir öğretim yılı için, belirli süreli ve kısmı süreli olarak işe alıyor. Mevzuatımıza göre söz konusu kadroya atama yapıldığında bu sözleşmelerin sona ermesi gerekiyor. Ancak MEB ülkemizde atama bekleyen bir milyona yakın öğretmen olduğu halde ve ücretli öğretmenlerin birçoğu da atanabilme koşullarına sahip olduğu halde, kolay kolay atama yapmayarak zincirleme sözleşmelerle ertesi yıllarda da ücretli öğretmenleri aynı şartlarda tekrar işe başlatılıyor. Bu şekilde, hatta aynı okulda 10, 15 yıldır çalışan, sözleşmeleri belirsiz ve tam süreli hizmet akdine dönüşmüş binlerce ücretli öğretmen var.
Ücretli Öğretmenlerin Çalışma Koşulları
Ücretli öğretmenlerin pek çoğu sekiz, on bin lira gibi açlık sınırının çok çok altında bir ücrete çalışıyor. En yüksek ücret alanlar bile, kadrolu öğretmenlere ödenen tutarın en fazla üçte birini alabiliyor. Tatil dönemlerinde ücret alamıyor, kırtasiye yardımı gibi bazı ödemelerden ise faydalanamıyorlar. Daha da önemlisi SGK primleri tam ödenmiyor, eksik kalan primleri kendilerinin ödemesi de yasal olarak mümkün değil. Bu nedenle ileride emekli olabilmelerinin de önü tıkanmış oluyor. Öyle ki 15 yıldır çalıştığı halde, hepsi 1500 gün SGK primi ödenmiş ücretli öğretmenler var. Bu alanda adeta modern bir kölelik sistemi oluşmuş durumda. Buna rağmen ne yazık ki ücretli öğretmenlerin çığlıklarını, yaşadıkları sıkıntıları MEB yıllardır duymuyor, duymak istemiyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu düzenlemesinde de ne yazık ki yine görmezden gelinmiş gözüküyorlar.
Geçmişten Günümüze Ücretli Öğretmenlik
Ülkemizde 2000’li yıllardan önce okullarda yasal izinler vs. nedenlerle oluşan öğretmen boşluğu 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86’ncı maddesi kapsamında ‘vekil öğretmen’ atamasıyla doldurulurdu. MEB, bu uygulamayı 2000’lerin başında kaldırarak geçici olarak boşalan kadrolar ve teknik branşlar için ‘ücretli öğretmenlik’ uygulamasını getirdi. Ancak 2006 yılından sonra tüm branşlara yayılan bu uygulama günümüzde içinden çıkılmaz bir hale geldi. Şu an Türkiye’de yaklaşık 67 bin ücretli öğretmen var.
Hukuki ve Ahlaki Açıdan Değerlendirme
MEB istisnai haller için öngörülen yasal bir düzenlemeyi günümüzde tamamen ucuz yollu bir istihdam politikası haline dönüştürdü ancak bu uygulama birçok açıdan hukuka aykırı:
Örneğin devlet 4857 sayılı İş Kanunu ile işverenlere bu konuda birçok sorumluluk yüklemiştir;
Özel sektöre, bir kimsenin aynı işi yapan diğer işçiye göre farklı işleme tabi tutulamayacağı ve esaslı bir neden olmadıkça birden fazla üst üste belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalıştırılamayacağı sorumluluklarını yükleyen bir hukuk devletinin kamu sektörünü bundan muaf tutabileceği düşünülemez.
Öte yandan kamu yetkilileri, kanunları koyarken ve kamu politikalarını uygularken eşit davranma, ayrımcı ve keyfi davranmama yükümlülüğü altındadır. MEB’in ücretli öğretmenlik uygulaması eşitlik ve ayrımcılık yasağı ilkesine açıkça aykırıdır.
'Gabin' Kavramı ve Ücretli Öğretmenlik
Daha vahimi ise, MEB’in ücretli öğretmenlik uygulamasının ‘gabin’ oluşturmasıdır. Türk Borçlar Kanunu madde 28’de görüleceği üzere ‘gabin’ aşırı yararlanma demektir ve ahlaken tasvip edilmeyen bir durum olduğu için hukuken yasaklanmıştır.
Vatandaşa getirilen gabin yasağından devlet kurumlarının muaf tutulacağı düşünülemez. Yargıtay kararlarında edimler arasında %25 ve üzerinde fark olması açık oransızlık kabul edilir. Yani hukuk; vatandaşa gelince sen bu işin ederini 3/4’den az ödeyerek gabin yaptın, ahlaka aykırı davrandın diyerek sözleşmeyi iptal edecek, MEB’e gelince aynı iş için kadrolu öğretmenlere göre ücretli öğretmenlere 1/3’in altında ücret ödenmesini normal kabul edecek! Öyle mi? Devletin temeli adalettir, adalet!
Eşit İşe Eşit Ücret İlkesi İnsan Hakkıdır
Eşit işe eşit ücret ilkesi temel bir insan hakkıdır. İmzacısı olduğumuz BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamında da, 2030 yılına kadar ulaşmayı taahhüt ettiğimiz öncelikli hedeflerden biridir. Dolayısıyla ücretli öğretmenlik uygulaması, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere imzacısı olduğumuz birçok uluslararası sözleşmeye, anayasamıza ve mevzuatımıza aykırıdır. Zira on binlerce öğretmenin asgari ücretin çok daha altında bir ücrete talip olması salt öğretmenlik yapma sevdası ile açıklanamaz. Bunun, ülkede yaşanan işsizlik ve ekonomik sıkıntılar karşısında, el mahkum kabul edilen bir iş olduğu açıktır.
Mülakattan Vazgeçilip Liyakat Esas alınmalı
Bize göre milli eğitim sistemindeki sorunlar, ne ‘Milli Eğitim Akademisi’ kurularak ne de ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda getirilmeye çalışılan diğer düzenlemelerle çözülemez. Bu sorunların çözümü hukuka ve bilime uygun davranmaktan, öncelikle de mensubiyetlerin ölçüldüğü mülakatlardan vazgeçilip, liyakatın esas alınmasından geçer…
Unutmayalım ki, ‘Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir.’