Kimse kusura bakmasın.
Gerçekten sıkıcı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Hiçbir insanı kırmak, üzmek gibi bir çabam ve gayretim yok.
Kimsenin ülkesi ve milletini sevmesine de itirazım yok ve olmaz da..
Ama sahiden üzülüyorum.
Bir insanın ikide bir vatanseverliğini dile getirmesini anlayamıyor ve bu tutumlarını masum bir tavır olarak görmüyorum.
Neden mi?
Yahu insan doğduğu köyü sevmez mi, içinde büyüdüğü ailesini sevmez mi, yaşadığı yerin ilçesini, ilini, bölgesini..
Acı tatlı yaşanmışlıkları, hatıralarının olduğu ülkeyi ve insanlarını sevmez mi?
Bunun için “sevme ideolojisine” neden ihtiyaç olsun?
Eğer, insanın pisikolojik sorunları yok ve birlikte yaşadığı insanlar ona gerçekten sürekli acı veren zulümler yapmadıysa sevgisini; ülkesi, toplumu ve ailesinden niye sakınsın, onları sevmesin, başarılarına ortak olmasın, onur duymasın?
Ve acısına, sevincine ortak olmasın, onların karşılaştığı zorluklardan kaygı duymasın?
Bütün bu duygularının canlı ve ateşli olması için neden bir aidiyet ideolojisi gerekli olsun?
Bütün bunlar için herkesin kendisinin de yer bulduğu, kapsayıcı aidiyet duygusunun varlığı yeterli olmasın?
Doğrusu ortaya koydukları abartılı ve ayrıştırıcı vatanseverlik söylemleri size garip gelmiyor mu?
Yoksa bende mi gariplik var?
Niye birbirimize milliyetçi, vatansever olduğumuzu yüksek sesle ifade ediyor, hatta bununla yetinmiyor tezimizin destek bulması için özel çaba gösteriyor ve ayrıca bu duygu durumu üzerinden itibar sağlamak, farklılık oluşturmak için “iç düşman ve hain” üretiyoruz?
Benim cevap aradığım bu soruları sizler
kendinize hiç sormuyor musunuz?
Bizim neden “kahramanlarımız ve hainlerimiz” çok ve bu kahramanlar ve hainler konjönktüre göre niçin sık sık yer değiştiriyor?
Dünün hainleri bugünün kahramanları, bugünün kahramanları yarının hainleri oluyor?
Sizler bu durumdan sıkılmadınız mı?
Ben gerçekten sıkıldım.
Allah aşkına bizim gibi düşünmeyen niye hain oluyor?
Niye, siyasi ihtiraslar için milletin bir kısmını sadece aynı düşünmüyor diye çok tehlikeli bir şekilde “Hain, düşman, satılmış” gibi ithamlarda bulunup lekeliyor, haklarına giriyorsunuz?
İnsanımızı böyle sevmeyin kardeşim!
Lütfen! Siyaset, ticaret veya başka hesaplarınıza millet sevginizi alet etmeyin.
Hiçbirimiz sizin, sevgi anlayış ve yönteminiz üzerinden yaptığınıza insanlar katılmak mecburiyetinde değil.
Ayrıca bu yöntem hiç sağlıklı da değil.
Sosyal dokunun dinamiklerine uygun olduğunu da düşünmüyorum.
Soayal yapılar iki dinamikle varlığını sürdürür.
Bunlardan biri statik tarafını oluşturan durumu koruma duygusu ki, bu düzen sağlayıcıdır.
İkincisi de dinamik yönünü oluşturan ilerleme arzusudur.
İlerleme arzusu zorunlu olarak değişim beklentisini, toplumsal güçlerin verimli kullanılmasını, adalet duygusu ve eşitlikçi yönünü ön plana çıkarmaya yöneliktir.
Bu da iki şekilde olabilir, biri paylaşmayı öne çıkaran insani tarafı, diğeri toplumsal beni/egoyu besleyen, kışkırtan hegamonik tarafı..
İşte bu ikincisi kolay, kışkırtıcı ve insanlık için felaket üretme potansiyeli taşır.
Böylece, çok meşru olan aidiyet bilinci ve duygusu kötü amaçlar için kullanılmaya zemin oluşturur.
Tarihte bunun bir hayli örnekleri vardır.
Bunu yapan şarlatanların beslediği ve kendilerinin de beslendiği ortam, halkın duygu durumlarını kışkırtmak için elverişli zeminler oluşturur.
Böylece, kışkırtıcılık yapmak, şarlatanlar için çok kolaylaşır, sinsi bir şekilde bunun özlemiyle duygular kaşınır, bir amaca yönelik olarak kullanılır.
İnsan vücudunda açık yara olduğunda yaranın üzerine sinekler üşüşür ve oradan beslenmeye çalışırlarken yaranın enfeksiyon kapmasına da sebep olurlar, oysa sinekler sadece yaranın üzerine konarak beslenmek peşindedir.
Yaptıklarıyla yaralı insan için nasıl bir tehlike oluşturduklarını bilmezler.
İnsanlar öyle midir?
Hayır, insanlar genellikle yaptıklarının az veya çok farkındadır.
Böyle zamanlarda dikkat edilmesi gereken, duygusal durumumuzu kontrol altında tutmak, bu kişiler ve kurumlara fırsat vermemek olmalıdır.
Doğrusu hiç bir kişi veya kuruma yurtseverliğimizi ispat etmek zorunda değiliz.
İhanet gibi ayrıştırıcı yaklaşımlar karşısında sessiz kalamayız.
Yukarıda da ifade etmeye çalıştım.
Milletçe eksikliğini duyduğumuz şey hukuktur.
Özellikle de ülkeyi yönetenlerin yönetilenlere karşı borçlu oldukları hukuktur.
Hiçbirimizin Milliyetçilik söylemleri üzerinden bu ihtiyacın üstünü örtme hakkı yoktur.