Nusret Çiçek


YARGITAY VE ANAYASA MAHKEMESİ UYUŞMAZLIĞI

Aile sohbetlerinde kaymakamın hanımı en başta oturmayı kendine ayrıcalık olarak görürdü.


Aile sohbetlerinde  kaymakamın hanımı en başta oturmayı kendine ayrıcalık olarak görürdü. 

Demek istediği, hakim savcının da  amiri benim.

Aslında değil de üstünlük psikolojisi.

 Şimdi de benzerini Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki uyuşmazlıkta görüyoruz.

Yargıtay diyor ki, son merci benim, kararlarım herkesi bağlar.

Anayasa mahkemesi de olaya “hak ve özgürlükler” açısından bakarak aynı şeyi söylüyor.

“Benim kararlarım seni de bağlar, uymak zorundasın.”

Tartışmanın başlangıcı...

HDP’nin kapatılma  davasında hazine yardımını önce askıya alan sonra da serbest bırakan Anayasa mahkemesinin tutumu ile  alakalıdır.

Anayasa Mahkemesi teröristler konusunda gevşek davranıyor intibai var.

En başta şehit aileleri eli kanlı bir örgütün siyasi temsilcilerine hazineden yardım edilmesini içlerine sindiremediklerinden AYM’nin bu tip kararına karşı tepkili.

Vatandaş da tepkili…

Şimdiki tartışma…

İşçi partisinden milletvekili seçilen  Can Atalay ile alakalıdır.

Atalay Gezi Parkı olaylarından suçlu bulunarak tutuklanmıştı.

Avukatının “hak ihlali” iddiası ile yapmış olduğu bireysel başvuru Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilince salınması bekleniyordu.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, kararımda herhangi bir isabetsizlik yoktur diyerekten Can Atalay’ı serbest bırakmadığı gibi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. 

Devlet Bahçeli, bu mahkemeyi ya kapatın veya yeniden düzenleyin diyor.
 

Başkan Erdoğan, aracı olurum diyor.

Darbeci CHP’nin çiçeği burnunda başkanı iktidarı darbe ile suçluyor.

Çık işin içinden...

Şimdi esasa gelelim.

 Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 148/5. Maddesine göre, “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapamaz” diyor.  

Mesela, kişinin tutuklanmasına yapmış olduğu itirazlar ret edilmişse, yine de son merci Yargıtay olup bireysel başvuru ile ele alınmamalıdır.

Buradaki incelik...

Tutuklamalarda hak ve özgürlük ihlali ya varsa.

Bunu da şüphesiz Anayasa mahkemesi taktir edecek amma uygulamada iki kere iki dört etmiyor. 

Hazine yardımının önce durdurulması sonra da serbest bırakılması gibi kafa karıştırıcı karalar çıkıyor karşımıza. 

Bireysel başvuruda, her alana müdahale edilmiş gibi bir izlenim var. 

Tutuklama başlı başına özgürlüğü kısıtlamadır.

Özgürlüğün İhlali demek, tutuklama yapılmayacak demektir.

Bu hali ile...

 Anayasa mahkemesi sanki Yargıtay üzerinde görev yapan bir üst mahkeme.

İkinci temyiz mercii!

Madalyonun diğer tarafı da var…

Yargıtay dairelerinde çıkan kesinleşmiş kararlar gerçekten insan haklarına uygun olup olmadığı tartışılır. 

Çokça yanlış kararlar verildiğini görüyoruz.

Yüz yılın kazanımı ithal yargı bir türlü iflah olmuyor.

Memnun olanı çok az şikayetçisi oldukça fazla.

...

Asıl konu bana göre kan(kültür) uyuşmazlığıdır.

Ballandıra ballandıra kutladığımız yüzüncü yıl, düzelmesi imkansız olan bu tip hukuk sistemini  Avrupa’nın değişik ülkelerinden devşirerek  halkımıza dayatılması uyuşmazlığın asıl nedeni sayılır.

On yıl süren bir mahkemenin adaleti de hak hürriyeti de olmaz.

Mesela, dolandırıcı hesaplarınıza girerek cebinizi boşalttığını düşünelim.

Yakalanması halinde bir süre tutuklu kalması dışında paranızı geri almak için yapacağınız hiçbir şey yoktur. 

Alacak davası açarsanız en azından beş yıl sürer, kazanırsınız icra takibi girer devreye. 

karşı tarafta hiçbir şey bulamayınca yaptığınız tüm masraflar boşa gider.

O zaman kavga etmek yerine olayı kökten halletmek en doğrusu.

Bozuk mal sahibinindir.

Cezasını, hukukunu, icrasını, anayasasını kimden almışlarsa hemen iade edelim.

Diyelim ki, bu millet kendi kanunlarını yapamayacak kadar aptal değildir.

Bin yıllık şanlı tarihi  olan geçmişimiz var.

Hukuk birikimimiz harf inkılabı yüzünden mahzenlerde çürütülüyor.

Yüz yıl daha beklesek bu adalet iflah olmaz.
 

Batının yaman bir oyunu...

Birbirimizle sadece hukuk alanında değil siyasette de sosyal hayatta da kavga ediyoruz.

İthal ettiğimiz Kemalist rejim adeta bir kabus.

Yüzyılın mahsun hikayesi.

Ne eğitimi eğitim, ne hukuku hukuk, ne ahlakı ahlak.

Deveyi kaçırdık kuyruğundan döndürmeye çalışıyoruz.

Biz aslımıza dönemezsek o da dönmez. 15.11.2023 Nusret Çiçek