Hepimiz gelişmiş ekonomilerde yaşayan insanların hayatlarına gıpta ederiz, özellikle de emekli ve yaşlılarının.
Hayatlarının son çeyreklerinde bizim emeklilerimize göre çok daha refah bir yaşam sürdüklerini düşünürüz ki, bunda da haksız değiliz.
Bu insanlarda çalışırlar tıpkı bizim insanımız gibi, hatta çok daha iyi koşullarda.
Peki burada fark nedir, ülkeler arası gelişmişlik mi derseniz sadece bu değil elbet. Farkı yaratan Sosyal Güvenlik Sistemlerimiz.
Onlarda öncelikle sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları ödedikleri primlere göre değişiyor. Bundan dolayı da birçok insan ekstra sağlık sigortaları alıyor.
Oysa bizde SGK primi tavandan yatırılanda tabandan yatırılanda aynı hastaneden aynı hizmeti alıyor.
Bu bize sosyal adalet bakımından güzel gibi görünse bile, aslında Sosyal Güvenlik Sistemi için adeta vücudun su kaybının kesilmemesi gibi bir durum.
Bunu geçelim şimdilik.
Dünyada herkesin bir gelecek korkusu, kendisini ve önündeki günleri ve ailesini olası yaşanabilecek sıkıntılara karşı güvenceye garantiye alma hissi vardır.
Bu gelişmiş ekonomilerde yaşayan insanlarda, bizim gibi gelişmekte olan veya gelişmemiş ekonomilerde yaşayanlara göre nispeten daha azdır.
Onlar devletlerine ekonomilerine ve sistemlerine güvendikleri için birikimlerini BES sistemlerine yaparlar.
Biz ise ekonomimize, sistemimize güvenmeyip, ‘ abi son dakika devlet bir şey çıkartır’ mantığıyla hareket ettiğimiz için tüm birikimlerimizi kaynağı ve kontrolü kendimizde olan yatırım enstrümanlarına yaparız.
Herkes altın alır, döviz alır ve kenara koyar. Avrupa’ lı bir kadının kolunda sıraya takılmış bilezik göremezsiniz ama bizim kadınımız biriktirdiği para ile gidip işçiliksiz bilezik alıp koluna takar.
Yani istemsiz olarak bu varlıkları finansal sistemin dışarısına çıkartır. Ve bunların hepsini biz aslında ithal ederiz. İşin en kötü tarafı aslında bu.
Yani farkında olmadan her gram altın alışımızda her bir USD yada Euro alışımızda paramızı yurt dışına transfer eder orada saklarız.
Genel anlamda bu bir ülke ekonomisine yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisi olsa da, devleti milleti için düşünmeden canını verecek olan insanımız burada önce ben ve ailem mantığıyla hareket eder haklı olarak. Çünkü Anadolu Coğrafyası tam 170 yıldır borçlu.
Osmanlı Devleti'nde ilk dış borçlanma anlaşması Sultan Abdülmecid zamanında 1874 yılında İngiltere ile yapılmıştı.
İngiliz bankaları Palmer ve Goldschmid bankalarından 5.000.000 İngiliz Sterlini borç alınmış ve karşılığında ise anlaşma imzalanmıştı.
Bu miktarın karşılığında yıllık % 7,5' luk bir faiz ödenmiş ve Mısır Eyaletinden alınan vergilerde teminat olarak gösterilmişti. Ve alınan bu borç Osmanlı’ yı iflasa sürükleyen yolun döşenen ilk taşıydı.
Konumuza dönersek,
Tüm dünyada BES Sistemlerine yatırılan paralar devletlerin güvencesi altındadır ve bu paraları toplayan Bireysel Emeklilik Şirketleri topladıkları tüm mevduatı sadece Devlet Bonolarına yatırmak zorundadırlar.
Bu devletler için çok büyük bir kredi yani para kaynağıdır.
Düşünsenize Merkez Bankamız borçlanma ihtiyacı hissettiğinde ihaleye çıkıp İNG, HSBC, Garanti BBVA gibi bankalardan faizle ( kendi belirleyemediği faizle) para talebi açmak yerine, Bireysel Emeklilik Şirketleri ellerinde para ile Merkez Bankasına gelip adeta ‘ al sana para vereyim, para getirdim’ diyor.
Türkiye Ali Babacan ile bunu gördü ve Bireysel Emeklilik Primlerine devlet katkısı ilk onun zamanında cazibeyi arttırmak için uygulamaya konuldu.
Ama bizim ekonomimizde 10 yılda bir devalüasyon yaratan yani TL değer kaybını ortaya çıkaran krizler yaşandığı için insanımız buna itibar etmek yerine, kendi başlarını kendileri bağlamayı tercih ederek Altın, Döviz alıyorlar.
Durumu daha iyi olanlar ise genelde gayri menkul almayı tercih ediyor.
Hükümetin her yerden para aradığı bu günlerde Cumhurbaşkanımız sitemkar bir tonda
‘ yastık altını sisteme sokamıyoruz’ diye bir konuşma yaptı. Haklı, Cumhurbaşkanımız haklı ama vatandaşımız daha haklı. Vatandaş güvenmiyor çünkü…
%52 ile seçtiği Cumhurbaşkanına neden güvenmiyor derseniz, hatırlarsanız Rahip Bronson davasından dolayı ABD ekonomimize kurlar üzerinden operasyon çektiğinde, kendisi vatandaşımıza döviz bozdurma çağrısında bulundu.
Milyonlarca insan sağ duyu ile gidip dövizlerini TL’ ye çevirdi. Döviz bürolarının, kuyumcuların önünde kuyruklar oluştu. Bunu da gariban Anadolu insanı yaptı.
Sermaye olduğu yerde sessizce beklemeye devam etti. Genelde haram olan faizi kullanmak istemeyen, borsa yatırımlarından anlamayan bu insanların zorluklarla biriktirdikleri paraları düştü yani yok oldu eridi gitti.
Peki Cumhurbaşkanının çağrısına kulak asmayıp dövizde kalan vatandaşlarımıza ne oldu derseniz TL bazında doları ellerinde tutmaları onlara 3 kat getiri sağladı.
Ülkemizdeki yastık altı altın stokunun 3-5 ton arasında ve piyasa değerinin ise 200-300 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor.
Buna bir de döviz stoklarını ekleyin. Vatandaşın birikimi ülkenin neredeyse Gayri Safi Milli Hasılası kadar.
İşte Matematiksel olarak batması gereken Türkiye Ekonomisi nasıl ayakta duruyor sorusunun cevabı da aslında burada ve milletimizin yardımlaşma dürtülerinde saklı.
Bu stokların sisteme katılması için BES devreye sokulmalı.
Ama bu haliyle kimse Altını, Doları, Euro’ yu bozup BES’ e geçiş yapmaz.
O zaman farklı bir BES modeli ile vatandaşın karşısına çıkılmalı.
KKM ile bu ülkenin 882 Milyar TL gibi akıllara zarar bir parası Devletin kasasından zenginlere aktarıldı, dövzide roket etkisini kesmek adına.
Buna rağmen KKM başladığında 18 TL olan USD KKM bitiyor denildiğinde 32 TL rakamına gelmişti.
Bu yapılmasaydı muhtemelen 60 TL gibi bir iflas rakamına yaklaşmış olacaktı ön görülere göre. Öyle değil de böyle iflas etmeyi tercih ettik denebilir yada ötenazi yerine tedavi olup iyileşebilmek ümidiyle çok ağır tedavilere razı olduk, sonumuzun iyi olacağını ümit ederek.
KKM’ ye herkes gitti elinde ne varsa yatırdı dolarını bozdu yatırdı, altınını bozdu yatırdı.
Bu bize toplumun psikolojisi ve davranış modellemesi açısından ışık tutuyor.
Aynı sistemi BES’ te uygulamalıyız. Ama uzun vadeli en az 10 yıl kalmak şartıyla.
Nasıl mı derseniz ?
Hükümet çıkıp diyecek ki ‘ Ey vatandaşım altınını bozdur gel Altın Korumalı BES al. Bu gün yatırdığın ana para ve her ay düzenli yatıracağın paraların üzerinden fon ve bono getirilerini alacaksın, 10 yıl sonunda ilk yatırdığın ve her ay yatırdığın para kaç gram altına karşılık geliyorsa çıkacağın gün altın kaç liraysa aradaki farkı da sana vereceğim.’
Aynı formülasyonu Döviz için yapıp Döviz Korumalı BES ilan edecek. Hatta sadece USD için değil, en az 5 ayrı döviz cinsi için.
Hatta bunun türevlerini de yapacak. BIST100 Endeksi Korumalı, Değerli Maden Korumalı, Tarım Ürünleri Sepeti Korumalı gibi.
Hem yastık altında olanların bir kısmını sisteme sokacak, hem kaynak arayışında daha rahat davranacak, hem de her ay düzenli kasaya nakit akışı sağlayacak.
Bakın vatandaşının altın ve dövizde tuttuğu finansal sisteme sokmaktan çekindiği yaklaşık 400 Milyar doları bulunan bir ülkede, Hükümet yurt dışlarından yatırımcı aramak, Londra tefecileri olan Fonlarla pazarlık yapıp para almak zorunda kalıyorsa ve bununla beraber milletin mallarını kaynak yaratmak için özelleştirme adı altında satıyorsa burada bir hata vardır, yanlış vardır.
Burada birkaç şeyi düzelteceksiniz ve her şey düzelecek.
Yeni Anayasa gibi gündemlerle uğraşmaya gerek yok. Bu anayasa bu ülkenin önünü tıkıyorsa eğer bu ülkede yapılan bunca iş nasıl başarıldı.
Bu yazdıklarımızın hayata geçirilmesi için Anayasa engel değil veya yeni bir anayasaya ihtiyaç söz konusu değil.
Ekonomide ve Dış Politikada istenilen iyileşmeleri başaramayınca gündem değiştirmek için yeni Anayasa tartışmalarını ortaya atma oyunları hepimize zarar veriyor.
Bu bir MİLLİ İRADE sorunu. Bu iradeyi gösterecek Hükümet ve Konfor alanlarından vazgeçmeyi göze alacak.
Bakın o zaman herkes evinde çeyrek altın saklamak, maaşını alınca 30 USD olsun alıp kenarıya koymak yerine parayı Devletine yani BES’ lere emanet ediyor mu, etmiyor mu?