İsimlendirilemeyen, tanımlanamayan bir yozlaşma, çürüme, bulantı hissettiren zamanlardan geçiyoruz.
Şeref yoksunlukları, omurgasız duruş, haysiyet, ideolojiler, kalitesizlikler, saçmalamak ve yetersizlik kulvarlarında kırılan rekorlar, atın-filin-itin-kirpinin-kokarcanın izleri karmakarışık olmuş, zihnin ve vicdanın kabullenemediği gerçek dışı, kusturucu, kurgusal-distopik bir dönemden geçiyoruz.
Masal kötü, hikaye vasat, etkileri tatsız, çürüttüğü ise artık koskoca bir toplum…
Koskoca ülkeye, gençlere, kalabalıklara bakıyorsun.
Sokaklara, caddelere, gelip giden arabalara bakıyorsun.
Coğrafyanın güzelliğine, iklimin benzersizliğine bakıyorsun.
Toprağına, bereketine, tarihine bakıyorsun.
Denizine, dağlarına, insanlarının masumluğuna bakıyorsun.
Bir de koltuk/makam sahibi yalancı, montajcı, hırsız, arsız, fütursuz o kötü insanlara, yönettikleri toplumun masum vatandaşlarının yaşamlarına, yaşamlarının kalitesizliğine, yoksunluklarına ve yoksulluklarına bakıyorsun ve üzülüyorsun.
Şüphesiz toplumlar hak ettikleri şekilde yönetilirler.
Ama yazık değil mi?
Gerçekten, açıkça soruyorum:
Yazık değil mi?