İstanbul 2005 yılından sonra bir kez daha futbolun bayramına; UEFA Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yaptı. İlk finalde yine İngiliz (Liverpool) ve İtalyan (Milan) takımları vardı. Bu finalde uluslar değişmemiş ama takımlar değişmişti: Manchester City ve Inter.
Bizim için finalin değerini arttıran önemli bir hususta Inter’de Hakan Çalhanoğlu ve City’de İlkay Gündoğan’ın olmasıydı.
MAÇ, tempo ve çok yüksek mücadeleye karşın oyun kalitesi açısından beklentileri karşılayamadı. İnter maça tam da beklenildiği şekilde başladı. Catenaccio ile maruf İtalyanlar, Simone Inzaghi ile bunu zirveye taşıdı. Dimarco ve Dumfries ile kanatları kapatan Inter, Silva ve Grealish’i etkisiz hale getirdi. Hakan Çalhanoğlu ve Brozoviç neredeyse rakip yarı sahaya geçmedi/geçemedi. Doğrusu takım maç boyunca muhteşem bir savunma sergiledi. Bu oyunda Inter’in gol atması, rakip takımın hatasına ve karambollere bağlıydı. Dzeko ve Martinez’de etkisiz kalınca Inter’in gol atması tamamen şansa kalmıştı… Ancak şans bugün pek yanlarında değildi.
Kanatları kilitlenen City, İlkay Gündoğan ve De Bruyne’nin de beklentinin altında kalmasıyla ezici oyununu ortaya koyamadı. Bayern Münih ve Real Madrid maçlarındaki oyunundan eser yoktu. Yük, Guardiola’nın icadı orta saha Stones ve Rodri’ye bindi. Bu ikili, özellikle Rodri müthiş oynadı. Buna karşın Şampiyonlar Ligi’nin gol kralı Haaland inanılmayacak bir biçimde etkisiz kalıp takımını adeta 10 kişi bırakınca City’nin de gol atması kolay olmadı.
İlk yarıda 25-30 arası etkili olabilen City, 2 isabetli şutunu bu dakikalarda Haaland ve De Bruyne ile buldu.
Inter’in ilk etkili ve isabetli şutu, ikinci yarının başlarında Ederson-Akanji anlaşmazlığında L. Martinez’den geldi.
İlk yarının talihsiz olayı De Bruyne’nin sakatlığı oldu. 5 oyuncu değişikliği uygulamasını protesto edercesine az oyuncu değişikliği yapan -bazen hiç yapmayan- Guardiola, mecburen P. Foden’i oyuna aldığında dakikalar 36’yı gösteriyordu. Guardiola ikinci değişikliği de 82’de Stones-Walker ile yaptı.
Bu kupayı City ile çok isteyen Guardiola, ikinci yarıya, takımın boyunu daha da kısaltarak ve önde baskıyı arttırarak başladı. B. Silva’da Dimarco’nun savunmasını bozunca City baskıyı kurdu. Baskı 68. dakikada golü getirdi. Rodri’nin muhteşem golüyle City, kupanın bir kulpuna yapıştı.
Golden sonra rakip kaleyi hatırlayan Inter, 5 dakika kadar bir baskı kurdu. Bu arada yaşanan büyük karambolde Inter, golü Dimarco-Lukaku işbirliğinde kaçırdı. Dimarco, direkten dönen kafa vuruşunun akabinde topu tekrar City kalesine gönderdi fakat Lukaku’dan döndü.
Bu pozisyondan sonra Foden, kendi hazırladığı şahane pozisyonda topu kaleci Onana’ya teslim ederek maçı bitirme fırsatını elinden kaçırdı. Guardiola kaçan bu pozisyonda büyük şok yaşadı.
İlave edilen süreyle birlikte maçın son 15 dakikasında City savunmaya çekildi, Inter yüklendi. City, Inter kadar iyi savunma yapamadığından birkaç pozisyon verdi rakibine. Bu bölümde Inter, maçı uzatmalara taşıyabilecek golü atabilirdi fakat olmadı.
MANCHESTER CITY daha iyi oynayan ve daha çok hak eden taraf olarak maçı 1-0 kazandı ve tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’ni kazanmanın mutluluğunu yaşadı. Guardiola’nın takımı bu sezon, Şampiyonlar Ligi’nde hiç yenilmedi.
RODRİ maçın oyuncusu olurken özellikle son dakikada korner atışında gelen kafa şutunu kurtarışıyla Kaleci Ederson ve yediği golden sonra oyun kurucu rolüne bürünen, Inter ataklarını başlatan Kaleci Onana maça damga vuran oyuncular oldu.
HAALAND bu maçın hayal kırıklığı adamıydı. Haaland’ı bilmeyen ve sadece bu maçta seyreden hiç kimse onu takımında istemezdi. İlkay Gündoğan gününde değildi. Hakan Çalhanoğlu’nun savunmadan çıkması -belki de taktik gereği- mümkün olmadı. Inter’in en iyisi Dimarco’ydu.
İNZAGHİ, eli daha rahat olan teknik direktördü. Takımının, Avrupa’nın devleri arasından sıyrılıp finale gelmesi başı başına bir başarıydı.
GUARDİOLA, Barcelona’da kazanılmadık kupa bırakmamışken Bayern ve City ile Şampiyonlar Ligi’ni kazanamamıştı. Kupayı çok istediği, kenardaki heyecanından açıkça belliydi. Sonunda kazandı… Bu başarı ile yılın teknik direktörü unvanını da hak etti.
“İşte paşam HAKEM” dense yeridir. Polonyalı Hakem Szymon Marciniak ve ekibi kusursuza yakın bir maç yönetti. Zaman zaman hayli sert geçen maçta VAR’lık bir pozisyonun olmaması da ilginçti. Fair play ve oyuncuların centilmenliği takdire değer iken hakemin de şansıydı.
SUNUM, maç bitimi hariç iyiydi. Spiker Müjdat Mustafa Muratoğlu tertemiz bir maç anlattı. “Bağırmayarak” ve saçma sapan, gereksiz bilgileri art arda sıralamayarak ekranları başında kimseyi yormadı. Ömer Üründül’ün yorumları, her zamanki gibi tam kararındaydı.
Yayıncı kuruluş (TV8 ve Exxen) yayın öncesi ve maç esnasında sorunsuzken maç sonunda sınıfta kaldı. Kupa törenini, sevinç ve coşku ile hüznü tam olarak aktarmaması yakışmadı.
HÜZÜN ve GURUR… Hakan Çalhanoğlu ile hüzünlenirken İlkay Gündoğan ile gururu yaşadık. Kaptan İlkay, Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldıran ilk Türk olarak kayıtlara geçti. Doğrusu kupa Kaptan’a çok yakıştı.
Teşekkürler Inter… Teşekkürler Hakan Çalhanoğlu.
Teşekkürler Manchester City... Teşekkürler “Fatih” İlkay Gündoğan.
Teşekkürler UEFA.
Teşekkürler İSTANBUL… Teşekkürler TÜRKİYE.
Küçük notlar;
“Kalbi Türk bu oyuncuları” biz ülkemizde neden yetiştiremiyoruz acaba?
Oldukça sert, zaman zaman kıran kırana bir oyunda “Fair play ve Centilmenlik” nasıl mümkünmüş, gördük.
Hakem yönetiminin, hiçbir şey düşünmeden, sadece maçı iyi yönetmeye odaklandığına tanıklık ettik.
Kaybedende hüzün ve vakarı, kazananda gurur ve mutluluğu ve fakat ille de “karşılıklı saygıyı” seyrettik.