Yüksel Durak


YENİDEN ESKİ TÜRKİYE

Dries Mertens. Belçikalı. 36 yaşında. Aktif futbol yaşamının sonlarında… Halen Galatasaray’ın yıldız futbolcularından…


Dries Mertens. Belçikalı. 36 yaşında.

Aktif futbol yaşamının sonlarında…

Halen Galatasaray’ın yıldız futbolcularından…

Parlak bir futbolculuk geçmişi var.

Belçika milli forması altında 100’den fazla maça çıktı. 3 Dünya Kupası, 2 UEFA Avrupa Şampiyonası gördü.

Napoli’de efsane oldu. Gol sayısında önce Maradona’yı, ardından Marek Hamsik’i geçti ve takımın en fazla gol atan oyuncusu oldu.

2022-23 sezonunda Galatasaray’a geldi ve o sezon lig şampiyonluğu yaşadı.

 

İşte bu Mertens, geçenlerde şöyle dedi;

“Her gün hala çok keyif alıyorum. Haftada iki kere oynamaya alışkınım. Geçen sene haftada tek maç oynadığımızda beni şaşırtıyordu. Çok fazla maç kaybetmedik. Kaybettiğiniz veya kötü oynadığınız zaman kendinize kızıyorsunuz ve bir sonraki maçı bekliyorsunuz. Bir hafta olduğu zaman arada uzun geliyor. Buna alışkın değildim. 9 sene Napoli’de her hafta iki maçımız oluyordu. Tekrar haftada iki maça çıkmak ve önemli maçlara girmeyi dört gözle bekliyorum. Aynı zamanda Galatasaray’ı da fazla ileriye götürmek istiyorum.” (galatasaray.org)

 

İKİNCİ CUMHURİYET

 

Özallı yıllarla birlikte Türkiye, kendini yeniledi, yenilendi, belki de hiç olmadığı kadar dışa açıldı. 

“1980 darbesinin gölgesi altında iktidara gelerek, gerek ekonomi ve siyasette gerekse iç ve dış politikada pragmatist ve popülist bir tutum takınan Özal, döneminde önemli bir siyasi aktör olmayı başarmıştır. Özellikle II. Dünya savaşından sonra devlete, sosyal ve ekonomik sorumluluklar yükleyen, toplumsal alanda refah, eşitlik, adalet ve güvenlik vaat eden sosyal demokratların iktidardan düşmesi ve yerine yeni sağ siyasetin geçmesi, Özal hükümetine, yapısal uyum politikaları adı altında kapitalist sermaye ile bütünleşme olanağını vermiştir. Zira Özal’ın modernleşme, kalkınma, gelişme ve dış ilişkilerde stratejik davranma politikası, dış dünyadaki konjonktürel gelişmelerle doğrudan ilişkiliydi ve yeni sağ siyaset, ona tam da bu projeleri gerçekleştirme olanağını tanıdı. Bu açıdan Özal’ın politikaları, ekonominin küreselleşmeye ve siyasetin liberalleşmeye başladığı yenidünya düzeninden ayrı bir biçimde ele alınamaz.” (M. Zeki Duman, dergipark.org.tr)

 

Doksanların başında dönemin popüler köşe yazarlarından Mehmet Altan, “II. Cumhuriyet” kavramını ortaya attı.

Kısaca özetlemek gerekirse, cumhuriyet demokratik ve çoğulcu olmayıp halk egemenliğine dayanmıyordu. II. Cumhuriyet bunu gerçekleştirecekti.

 

Hem I. Cumhuriyet’in, sorunları halının altına atmak, görmezden gelmek, ertelemek gibi kronik meseleleri vardı. Ağır ve hantal bürokratik yapıya son vererek bu sorunları çözmek mümkün olabilirdi.

 

Ve köprülerin altından çok sular aktı.

 

2000’LER

 

Türkiye, İtalya’da düzenlenen 1990 Dünya Kupasına katılmak için Sovyetler Birliği ile bizim Akmescit dediğimiz Simferopol’de 15 Kasım 1989 çok önemli bir maç yapacaktı. Türkiye bu maçı kazandığı takdirde İtalya’ya gidecekti. Beraberlikte diğer maçların sonucuna bakılacaktı. Kaybetmemiz halinde evimize dönecektik.

Bu önemli karşılaşmaya sağlam ve zinde çıkmak için ligler -hafızam beni yanıltmıyorsa 3 hafta- ertelendi. 

Tamamen bu maça odaklanan, maça da sağlam ve zinde bir şekilde çıkan takımımız karşılaşmayı 2-0 kaybetti. Erteleme bir işe yaramamıştı.

 

Zaman içinde Türkiye doksanların üçüncü çeyreğinde hareketlendi. Dünya çapında sportif başarılar art arda (bilimsel ve sanatsal başarılarımız da oldu) gelmeye başladı.

Maksadı “Türk Olmayan Takımları Yenmek” olan Galatasaray UEFA Kupası şampiyonu oldu (2000).

Milli Takımımız FİFA Dünya Kupası’nda 3. oldu (2002). 

Milli Takımımız EURO 2008’de yarı final oynadı.

 

Türkiye 2000’lerin neredeyse ilk çeyreğini AK Parti ile yaşadı. 3 Kasım 2002’de iktidara gelen AK Parti ve Erdoğan günümüze değin iktidarda kaldı.

Başlangıç yılları hayli hareketli ve heyecanlıydı. Eğitimden adalete, sağlıktan iç politikaya, dış politikadan Avrupa Birliği’ne, ekonomiden kalkınmaya her alanda hamleler ve reformlar peş peşe geldi. Uçuyordu Türkiye…

 

AK Parti’nin ileri gelenleri ve bu işlerden çok hoşnut bir kısım medya, bu dönemi “Yeni Türkiye” olarak değerlendirdi. Türkiye gücünü keşfetmiş, oyun bozmak şöyle dursun, oyun kurucu lider bir ülke haline gelmişti.

 

METAL YORGUNLUĞU

 

Hal ve gidişat fena sayılmazken -AK Parti’nin ve bir kısım medyanın argümanlarıyla- 15 Temmuz Kalkışması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, korona virüs salgını, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi olayların sonucunda işler karıştı, sarpa sardı.

 

İsmi konmamış ağır bir ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve zorlu geçim derdi milyonları fena etkiledi. Ekonomide birçok rakam Eski Türkiye’yi (2000 öncesi) aratır oldu. 

İç ve dış politikada, Avrupa Birliği’nde, eğitimde, adalette ve hatta sağlıkta bir sürü sorun baş gösterdi. Bunlara rağmen girdiği her seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, sürekli kabine değişikliği, yeni anlayış ve politikalarla çözüm yolları aradı, olmadı. Ayrıca çözüme dair umutlarda Kaf Dağı’nın ardında kaldı. 

Bu ve benzeri nedenlerle olsa gerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarının 21. yılında bir kez daha “sabır” istedi milletten.

 

YENİDEN ESKİYE

 

Televizyonların yaygınlaşmasıyla birlikte tamamen uluslararası hale gelen futbol, iletişim ve bilgi çağında endüstriyel hale geldi. 

Eskisi gibi değildi artık. Çok maç çok yayın ve çok yayın çok para demekti. Dolayısıyla Avrupa’nın büyük ve önde gelen takımları sezonda 50 maçtan fazla karşılaşmaya çıkmak zorundaydı. Bu nedenle haftada iki maç kaçınılmaz zorunluluktu. Takımlar yoğun trafikte bazen 3 maç bile oynayabiliyordu.

Başlangıçta haftada iki maç, başarısızlığımızın en büyük bahanesiydi, bizi çok yoruyordu.

Köprülerin altında su durmuyordu. Yapacak bir şey yoktu, zorlansak da zaman içinde alıştık. Fakat…

 

Ülkemizi bu sezon Avrupa’da temsil eden Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Adana Demirspor’un çok yoğun bir maç trafiği vardı ve Avrupa maçlarından alınacak ülke puanı çok önemliydi.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), ülke puanını, temsilcilerimizi, Mertens ve Mertens gibi oyuncuları düşünerek, temsilcilerimizin 3. hafta oynanacak lig maçlarını ileri bir tarihe erteleme kararı aldı. TFF’nin açıklamasına göre temsilcilerimiz de bu karardan memnun olmuştu.

 

KÖPRÜLER

 

Şüphesiz altlarından çok sular geçiyordu. Birçok şey yerinde durmuyor, değişiyordu. 

Bazı şeyler ise hiç değişmiyordu.

Mertens’in haftada iki maç oynaması için beklemesi gerekiyordu biraz daha.

 

Kim bilir, belki de özlemişizdir Eski Türkiye’yi…  

         

Not: 4 temsilcimizin de turu geçmesini ve gruplara kalmasını canı gönülden istiyorum elbette. Dördü de turu geçtiğinde kimse bana, gördün mü, federasyon haklıymış demesin. Zira takımlarımızın her açıdan turu zaten geçmesi gerekir. Fire vermek başarısızlığımızdır.