Yüksel Durak


YERLİ MALI YURDUN MALI, HERKES ONU TAŞLAMALI

(Osimhen ve Kerem Aktürkoğlu transferi)


Türkiye, görece dünyaya kapalı olduğu seksenlere kadar “yerli ve milli mal” kullanmaya çok önem verirdi. Bunu okullarda “Yerli Malı Haftası” ile kutlardı. Güzel de bir söz vardı; yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı…

 

Ülkemizde de yerli olarak başlayan futbol, kısa zaman içinde dünyaya açıldı. Daha doğru bir deyişle, ülkemiz dünyaya açıldı. Yabancı teknik direktörler ve futbolcular ülkemize geldi. 

Biz, yabancıları sevdik, onlara gösterdiğimiz saygıyla birlikte hayran kaldık.

Sevgi, saygı ve hayranlık kusur görmeye engeldi.

Kusur varsa da hoşgörü ne güne duruyordu…

Bu durum yabancıların ülkemizde çok para kazanmasını ve krallar gibi yaşamasını sağladı.

Elbette Derwall gibi, Hagi, Popescu, Alex ve daha onlarcası ülkemize gelip gitti. Futbolumuza değer kattılar, ülke tanıtımına katkıda bulundular.

Lakin bir kısmı da paraları alıp bir katkı yapmadan çekip gitti. 

 

Ancak kendi çocuklarımıza aynı değeri verdiğimiz, saygı gösterdiğimiz pek söylenemez. İyi olduklarında yere göğe koyamadığımız bu çocuklar hata yaptığında, tökezlediğinde öfkelendik. Sırtlarında takımımızın forması varken ıslıkladık, yuhaladık. 

Hiçbir fırsatı kaçırmadık onları dışlamak için. Bağırdık, çağırdık, küfürler ettik, taşladık.

Yakın örneklerdi Sabri Sarıoğlu, Selçuk Şahin, Necip Uysal, Abdülkadir Ömür…

 

OSİMHEN GELİR

Victor James Osimhen… Napoli’nin 25 yaşındaki Nijeryalı santrforu… 100 milyon avro bonservis bedeliyle halen dünyadaki en iyi 5 santrfordan biri. La Liga ya da Premier Lig’in büyük takımlarından birine transfer yapması beklenen futbolcu. Değilse Suudi Arabistan takımlarının servet önerdiği oyuncu…

Hiçbiri olmaz ve Osimhen Türkiye’ye, Galatasaray’a kiralık olarak gelir. Bu yalnızca Türk medyasının gündemi olmaz elbette. Transfer Avrupa’da da ses getirir, spor medyasının gündemi olur. 

Osimhen transferi gerçekten Türkiye’nin en büyük transferidir. Ülkemize başta Hagi, Popescu, van Hooijdonk ve benzeri çok büyük futbolcular da gelmişti fakat onların hepsi belli bir yaştan sonra, kariyer sonuna ya da sonlarına doğru gelmişti.

Osimhen transferiyle kıyaslanabilecek transferler Anelka ve belki Sneijder olabilirdi ancak.

 

Osimhen gelir ve Galatasaray yönetiminin sıkıntıları -en azından bir süreliğine- sona erer. Başkan Özbek ve yönetim nefes alır.

Icardi, Osimhen ve Batshuayi ile Avrupa’da bile çok güçlü bir hücum hattına sahip olmuştu Galatasaray ama asıl sorun diğer mevkilerdeydi. Sol bek (Oraya da Jakobs alındı), Jelert’e rağmen sağ bek ve özellikle orta saha ile kanat takviyesine ihtiyacı vardı takımın.

Öyle ya, bu güçlü hücum hattına topu kim getirecekti. Barış Alper Yılmaz mı, Kerem Aktürkoğlu mu?

İkisi de Türk futbolunun çıkış yapan ve yükselen değeriydi. 

Kerem Aktürkoğlu, 4 yıllık Galatasaray kariyerinde 2 Süper Lig ve bir Süper Kupa kazanmıştı. 179 maçta çıkan futbolcu 88 gole (46 gol+42 asist) katkı vererek Muhteşem Sneijder’i yakalamıştı.

Ama O bir Türk’tü… O bir yerliydi… O bizim çocuktu. O zaman, taşlanmayı daha baştan hak etmişti. 

Taraftarın bir kısmı -az ya da çok- Kerem’i takımda istememişti. Son şampiyonluk kutlamalarında Kerem’in kırgınlığı belli olmuştu.

Osimhen’in transfer sürecinde Kerem, sessiz sedasız Benfica’ya transfer oluverdi. Sol kanatta Kerem mi Zaha mı rekabeti sona ermiş, sorun çözülmüştü. Şimdi ikisi de takımda değildi.

Okan Buruk’un sorunu nasıl çözeceğini maçlar oynandıkça, haftalar ilerledikçe göreceğiz. 

 

Hatasıyla sevabıyla “bizim çocuk Muhammed Kerem Aktürkoğlu” büyük, çok büyük teşekkürü hak etmiştir. 

“Ayrılıklar da sevdadandır” sözü bu duruma “cuk” oturmuştu sanki. 

Kerem’e yeni çıktığı bu yolculukta başarılar dilerim. İnşallah bizi en iyi şekilde temsil edecektir. Benfica, sözleşmeye 60 milyon avro serbest kalma maddesi koymuştu. Umarım en kısa zamanda buna ulaşırsın çocuk…

 

Son olarak; son iki sezonun şampiyonu ve doğal olarak bu sezonun da en kuvvetli şampiyonluk adayı Galatasaray’a, kimse Galatasaraylıların verdiği kadar zarar vermemiştir herhalde.

Bu takım, Ali Koç ve yönetimine, birçok takımın cephe almasına, medyanın eleştiri için yakaladığı hiçbir fırsatı kaçırmamasına, söz konusu Galatasaray olunca pireyi deve yapmasına, TFF, PFDK, MHK ve hakem-VAR uygulamalarına rağmen son iki sezonun şampiyonu olmuştu. 

Sonra ne olmuştu da bu iyi, bu mutlu, neşeli ve güler yüzlü, heyecanlı ve coşkulu takım sorunlar yumağına dönüşmüştü?

Dursun Özbek yönetiminin en önemli ve acil meselesi sorunları çözmek ve takımın yeniden iyi ve mutlu günlerine dönmesini sağlamaktır.

Malum; sonunda iyiler kazanıyordu…