Ankara’da kurulan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile uzaktan-yakından ilişkim yoktur. Yolunu bilmem; yolda görsem de tanımam. Pek tanımak da istemem; ne yalan söyleyeyim…
İlk kurulduğunda iktidarın “think tank”i olacağı söylenirdi. Bu minvalde İstanbul’da Medeniyet, İzmir’de de Kâtip Çelebi üniversitelerinin kurulduğu görüşü yaygındı. Baya baya ümitlenmiştik ama işin sonunun öyle olmadığını gördük. İş gele gele “adamlarımızı yığma operasyonu”na dönüşmüş. Tabii pek de şaşmadık…
Geçenlerde sosyal medyada bir kızımızın çığlıklarını, feryatlarını görünce 2010 yılının hülyalı günlerindeki “think tank”li günlerine gittim ama kızımızın söyledikleri insanı tatlı hülyalardan acı hayat gerçeklerine sürüklüyordu.
Konu köpekler…
Bugün her üniversite kampüsünde kedi ve köpek var. Bu canlar, insanın ve yiyeceğin olduğu yerlere kendileri gelirler ve bir süre sonra oraları mekân tutarlar. Yani insan gayretiyle bir araya gelen canlar değildir bunlar. Mesela Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Kötekli Kampüsüne 1999 yılında geçtik ve geçtiğimiz aylarda ilk hayvanlar toplanmaya başladı. 25 yıldır kampüste yaşıyor bu canlar ve bugüne kadar hiçbir olumsuzluk yaşanmadı. Gerçi akl-ı evvel bazı yöneticiler, “Ya ısırırsa… Ya kovalarsa ve öğrenci kaçarken düşer, yaralanırsa, ölürse…” diye akıldan iz’andan uzak görüşlerle bu canları esir kamplarına sürmeyi planladılar ama engel olduk.
Kampüs üniversitelerinin hepsinde kedi ve köpek var. Aslında kaplumbağa, kirpi, sincap, gelincik, tavşan, domuz da vardır ama daha çok köpekler gündeme getiriliyor. Biz kampüzümüzde hepsiyle can-ciğer yaşıyoruz. Sağ olsun yöneticilerimiz de can dostu oldukları için, kampüsümüz doğal hayatın dinamik bir parçası olarak yaşandığı bir mekân.
Ama her yerde aynı anlayışta yöneticiler yok maalesef… Hele “köpekleri topla, birbirlerini parçalamalarına göz yum, yok et” yasası çıkalı beri bu canlara saldırı da arttı.
Geçen hafta Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Doğa Dostu Topluluğu’ndan bir kızımızın çığlığına rastladık sosyal medyada. Kızımız Esenboğa Kampüsündeki hayvanlarla ilgili bir topluluğun yöneticisi. Geçen hafta, üniversitede konuyla ilgili olanlarla topluluk mensupları bir araya gelmiş. Kızımızın anlatmasına göre, 2 saat süren toplantıda, yöneticiler, hayvanlara zarar verilmeyeceğine dair güzel güzel laflar edip toplantıyı bitirmişler. Kızımız da gösterilen ilgi ve merhametten çok duygulanıp teşekkür etmiş…
Teşekkür etmiş de… Toplantıdan çıkıp canların bir arada tutuldukları korunaklı alan gelince gözlerine inanamamış: Alanın betonları ve çitleri dozerle dümdüz edilip canlar vahşetin arasına salınmış. Kızımız “Bazıları hasta idi… Arabaları bilmeyenler vardı…” diye feveran ediyor ve toplantıda verilen ümitleri gözyaşlarıyla anlatıyor ve sosyal medyada şu açıklamayı yapıyor:
31 Aralık 2024 tarihinde Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi yönetiminin talebi üzerine, yıllardır kampüsteki köpeklerle ilgilenen kulüp olarak ortak çözüm bulma amacı ile toplantı gerçekleştirdik. Biz toplantı yaparken üniversite yönetimi kampüs içinde bulunan ve ayağa dahi kalkmakta güçlük çeken hasta köpeklerin olduğu ve kapalı olarak kaldığı bakım alanımızı buldozer ile yıktı. 2017 yılından bu yana kampüsteki köpekleri kısırlaştırarak sayılarını sabit tutuyoruz ve yerel yönetimlerin almadığı sorumlulukları alıyoruz. Her yıl kuduz aşılarını yeniliyoruz, düzenli aralıklarla iç dış antiparaziter uygulamalarını yapıyoruz ve insanların bulunduğu blok girişlerinden uzak şekilde düzenli beslenmelerini sağlıyoruz. Buna ek olarak her tarafı açık olan ve hayvancılıkla ilgilenen köylerle çevrili kampüsümüze dışarıdan köpek gelmemesi adına o köylerde de yıllardır kısırlaştırma çalışmaları ile sayıyı sabit tutarak ve oradaki hayvanların beslenmelerini sağlayarak kampüse gelmelerinin önüne geçiyoruz. Yıllardır bir avuç öğrenci olarak büyük fedakârlıklar ve emekler vererek kampüsümüzde insanlar ve hayvanların sağlıklı bir şekilde ortak yaşam alanlarını paylaşmalarını sağlıyoruz. Üniversitemizde 2023 yılında göreve başlayan rektörümüze yaklaşık bir yıllık süreçte ulaşmaya çalıştık ve düzenli aralıklarla özel kalem ve dilekçe aracılığıyla randevu talep ettik. Amacımız topluluk olarak çalışmalarımızı anlatmak ve çözüm önerimizi sunmaktı. Çözüm önerimiz ise üniversite yerleşkesi içinde köpeklerden korkan insanları da düşünerek yıllardır bu kampüsü paylaştığımız canlıların ölüm kampı olan barınaklara veya bilinmeze bırakılmaması adına var olan bakım alanını yenileyip genişleterek dışarıda olan köpeklerin bir kısmını bu alana almaktı fakat biz yönetimle toplantı yaparken mevcut bakım alanımız içinde köpekler varken can güvenlikleri hiçe sayılarak yıkıldı.
Bu yetmemiş gibi yönetim önceki gün de Doğa Dostu Topluluğunun kapatıldığını sözlü olarak bildiriyor.
Önce gençlerle toplantı yap ve yarının yöneticisi olan bu gençleri ümitlendir; sonra da dünyalarını başlarına yık!...
Şimdi Esenboğa (Adı üzerinde “esen” bir yer; rüzgârı bol, ayazı kuvvetli bir yer.)’da korunaksız, hasta ve araba trafiğini bilmeyen canlar var civarda. Para harcayarak, vakit vererek gençlerin sahip çıktığı hayvanlar, şimdi vahşete terk edilmiş durumda.
Gençlerle toplantı yap… Onları canlar konusunda ümitlendir… Gençler toplantıda iken canların korunaklı yerlerini dozerlerle yerle bir et.
Bu işte bir Ali Cengiz oyunu sezmediniz mi?
Yazıyı okuyup “ay bu ne?” dediğinizi duyar gibi oluyorum…
“aybu”da bunlar oluyor işte…
Konuyla ilgili sosyal medya paylaşımları:
https://www.instagram.com/p/DEPtnBCoFZb/