12 Eylül’ün üzerinden tam 45 yıl geçti.
Bu kadar zamandan sonra bazı şeyleri unutmak gerekirdi, değil mi? Ama öyle olmuyor. Unutamıyorsunuz. Zaman her şeyi süpürüp götüremiyor. Yaşadıklarınız içinizde ne kadar derin izler bırakmışsa o kadar kalıcı oluyor, söküp atamıyorsunuz bir türlü.
Mesela, evinizi basıp yaşlı babanızı çocukları ve eşinin önünde hırpalayanları unutabilir misiniz?
Ya onurunuzla oynamak için işkencehanelerde sizi çırılçıplak soyanları, inançlarınızla, ülkülerinizle dalga geçenleri?
Unutamazsınız…
Bizim kuşak için 12 Eylül, içimizde açılmış derin bir yaradır, her gün kanayan, her gün acıtan bir yara.
Hiç birimiz kavga için yola çıkmadık, amacımız; okumak, çalışmak, bu ülkeye ve ailelerimize yardımcı olmaktı.
Tertemiz duygularımız, hayallerimiz vardı. İnançlı, imanlı, ahlaklıydık.
Değerlerimize zarar gelmesindense bize gelmesini tercih ederdik.
Değerlerimiz: İslam’dı, vatandı, bayraktı, milletti, devletti…
Benim için bugün de öyledir!
Ama yaşadığınız hayata her zaman hükmedemiyorsunuz. Olayların iradesi, iradenizi boğup sizi peşinden sürükleyebiliyor.
İnanan insan için –gördüklerini- yutmak kolay değildir.
İhaneti, ezan -bayrak düşmanlığını yutamazsınız.
Yutarsanız bir daha ezan- bayrak diyemezsiniz.
Yutmadık, bütün suçumuz buydu.
Kurtarılmış bölgelere asılan orak çekiçli, kızıl yıldızlı bayrakları yutamadık.
Ezana Kuran’a yönelen saldırıları yutamadık.
Herkes susup etek giymeyi tercih ederken, susmayı kendimize yediremedik.
Görevini yapmayan bürokratların, siyasetçilerin sahipsiz bıraktığı vatana sahip çıktık. Hepsi buydu!
Vatanı ve bir milleti var eden değerleri savunmanın suç değil, erdem olduğuna inanıyorduk.
Öyle olmadığını, en azından şiddeti, kavgayı iktidara tırmanma aracı olarak görenler gücü ele geçirdiklerinde işkencehanelerde, zindanlarda anladık.
Hangi ülke, vatanseverliği cezalandırır?
Hangi devlet, bir milletin savunma reflekslerini yok eder?
Hangi millet, varlığını milletin varlığına armağan edenleri sehpalarda sallandırır?
Bunların hepsi oldu.
Cengiz Baktemur Elazığ’da asıldığında, son isteği sorulunca; bir Kuran bir bayrak isteyecek, getirilince üç defa öpüp başına koyacak, sonra celladına yürüyecekti. Ertesi sabah bir Albay Ağır Ceza reisine koşarak, “ biz ne yapıyoruz, bu çocuklar ölüme giderken bile Kuran’la bayrakla gidiyorlar” diyecek ama hiçbir şey değişmeyecekti.
İşte bugünkü suskun Türkiye o gün atılan planlı adımların neticesidir.
Vatanseverleri susturmak, vatanı sahipsiz bıraktırmaktır.
Solun, Marksist örgütlerin vurduğu bedenlerimizdi.
12 Eylül ruhumuzu vurdu.
Bu milletin meşru savunma mekanizmalarını vurdu.
Yüreklerdeki vatan sevgisini vurdu.
Bugün vatan coğrafyasında PKK’nın karşısına bir gençlik hareketi çıkmıyorsa sebebi budur!
Bugün bazıları, tarihin en büyük hainine –Kurucu önder- diyorsa nedeni budur!
Bugün yolsuzluklar, hırsızlıklar, tepki ile karşılanmıyorsa sebebi budur!
Bir millet için işte asıl ölüm de budur!
Sadece bir gençliğe kötülük etmediler, Türk milletinin var olma iradesine de darbe vurdular.
Onun için 12 Eylül geçmişte kalmadı, bugünün davasız, amaçsız, inançsız, sorumsuz gençliği onların eseridir.