Ukrayna gelişmeleri bugün geniş bir bölgenin, daha doğrusu küresel sistemin en büyük meselesi olmayı sürdürüyor. En yalın ve gerçekçi ifadeyle bu konumunu önümüzdeki yıllar değil on yıllar boyunca da koruyacak. Bölgede iniş çıkışları, gerginlikleri, farklı ölçeklerde çatışmaları ve diplomatik girişimleri de sıkça izleyeceğiz. Ukrayna meselesinin Rusya ile Ukrayna arasında sadece işgal altındaki Donbas odaklı bir toprak/Rus azınlık konusu olmadığını, işin esasını soğuk savaş sonrası dönemin tek kutupluluk sistemini sorgulama ve yerine (şüphesiz yapılabilirse) ne tür bir güvenlik sisteminin konulabileceği arayışlarının teşkil ettiğini önceki hafta değerlendirmiştik. (https://www.enpolitik.com/yazar/umit-yardim/ukrayna-gelismeleri-uzerine-5519-kose-yazisi)
TV kanallarında gelişmelere dair görüşlerini paylaşan değerli bölge uzmanı yorumcuların, bilhassa “bir sıcak savaş durumunda Rusya’nın birkaç gün belki saatler içinde Kiev’e ulaşacağı” tarzındaki değerlendirmeleri üzerine biz de bazı görüşlerimizi aktarmayı yararlı gördük.
Bölgede askeri anlamda gerilimi azaltıcı adımlar halen görülmüyor. Bilakis son olarak dünkü Biden-Putin telefon görüşmesindeki gibi karşılıklı tehditler, askeri manevralar, bazı ülkelerin vatandaşlarını Ukrayna’yı terk etmeleri yönündeki çağrıları sürüyor. Bu gelişmeler sürerken, bir nevi psikolojik harekat unsurları olarak, Rus işgal girişiminin şu veya bugün gerçekleşeceği tarzında adeta piyango oynar gibi tarih verenleri de izlemekteyiz. Rusya’nın işgal girişimine tevessül etmesi halinde ise sonuçlarının ağır olacağı mesajları da kesintisizce ve en üst düzeylerde paylaşılıyor. Bununla beraber, diplomasi ve temasların, ikili ve çok taraflı görüşmelerin yoğunlaştığını görmek ise sonuçları şimdiden belli olmasa bile yine de ileriye yönelik umut verici oluyor
Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye’nin arabuluculuk amaçlı girişimlerinin ise böyle bir misyonun gerektirdiği ölçekte bir karşılık bulamadığı, bu nedenle de topyekun kalıcı sonuçlar üretebilecek bir gayretten çok aynı amaçlı arayışlara iyi niyetli bir katkı anlamını taşıyabileceği izlenimi ediniliyor. Nitekim kriz bağlamında gündeme gelen, üst düzeyli ve çok taraflı çabalar arasında gördüğümüz, 25 Ocak ve 11 Şubat 2022 günlerinde yapılan ve ABD,NATO, AB, Almanya, Fransa, İtalya,İngiltere hatta Romanya liderlerini bir araya getiren istişarelere, aslında krizle en ilgili taraflardan biri olan Türkiye’nin davet edilmemişliğini başka türlü değerlendirmek mümkün olabilir mi.
Genel durum bu mahiyette iken, Rusya ile sorunları anlamında Ukrayna’nın bu dönemde en dikkat çekici zafiyetlerinden birini ülkenin iç siyasi durumu teşkil ediyor. Gerginlik ortamının Kiev’deki iç çekişmeleri durdurmadığı gibi artırdığı bile söylenebilir. Merkez sağ politikaların önemli ismi, önceki cumhurbaşkanı Poroşenko’nun gücünü artırdığı, hatta bazı araştırmalara göre iktidarın önüne bile geçtiği izlenimi hakim ve Poroşenko çevrelerinin eleştiri odağını mevcut hükümetin Rusya’ya karşı yeterli direnci gösteremediği söylemleri teşkil ediyor. Dış tehditlerin arttığı ve ülkenin doğu-batı arasındaki küresel güç savaşının tam ortasında kaldığı bu dönemde yaşanan bu iç sıkıntılar; ülkenin fakirliği, sanayisinin, tarımının yıpranmışlığından daha etkili bir zayıflık alameti olarak Moskova tarafından da şüphesiz ki yakinen biliniyor ve değerlendiriliyor.
Bütün bunlara rağmen Ukrayna’nın da Moskova tehdidini 2014 şartlarından epeyce farklı bir ortamda karşıladığını gösteren hususlar da bulunuyor. Savunma Bakanı’nın “ülkede kimsenin durumun ciddiyetini gözardı etmediği, onyıllardır bu şartlarda yaşadıkları, savaş çıkarsa Ukrayna’nın şiddetle karşılık vereceğini ve anavatanının koruyacağını, ülke içi ve küresel ortamın 2014 döneminden farklı olduğu” şeklindeki yorumları bu anlamda görülebilir. Askeri kıyaslamalara bakıldığında ise Ukrayna’nın küresel ölçekte bir güç olan Rusya ile kıyasının mümkün olmadığı şüphesiz biliniyor. Bununla birlikte bağımsızlık sonrasında ülke içindeki ağır siyasi/ekonomik sıkıntılara rağmen askeri/savunma alanında önemli gelişmeler sağlayabildiğini, gücünü artırmaya yöneldiğini ve bunda kaydadeğer adımlar atabildiğini, 500 bin muharip askerinin bulunduğunu, bu konumuyla Kanada, Polonya, Romanya, Yunanistan gibi ülkelerden bile daha güçlü bir konumda bulunduğu da uluslararası raporlarda gösteriliyor. Ukrayna savunma bütçesi, paramiliter gücü vb. kriterler bakımından da dünyanın önde gelen ülkeleri arasında arasında yeralıyor. Kiev yönetimi son olarak geçtiğimiz aylarda, ulusal direnişin temelleri başlığıyla Parlamento’da kabul edilen bir yasa ile direniş ve savunma gücünü artırmayı, halkın bu tarz bir savaşa hazırlığını güçlendirmeyi öngörüyor. Bugün için ülkenin paramiliter gücünün 50 bin civarında olduğu da biliniyor. II.Dünya savaşı döneminde Nazi işgaline karşı partizan savaşıyla direnişte en etkili olmuş bölgelerden biri bilindiği gibi Ukrayna.
Özetle Ukrayna tarafı, Ruslar ülkeyi işgale yeltense bile, uzun süre tutunamayacağını ve işgalini sürdürmeyeceğini, Rus askerlerinin tabutlarının ülkelerine dönmeye başlamasıyla birlikte Putin yönetiminin de zora gireceğini düşünüyor. Tıpkı SSCB’nin dağılış sürecine de önemli etkileri olmuş Afganistan örneği gibi.
Ukrayna’nın gelişmelere bakışını değerlendirirken, kapsamlı bir savaşın Rusya bakımından da sonuçlarının görüleceği, ülke içinde ve Gürcistan vb. ülkelerle ilişkileri bakımından da etki yapacağı gibi hususların gayet anlaşılabilir ve oldukça gerçekçi bir zemine dayandığını düşünüyoruz. Kaldı ki Rusya içinde de, Habarovsk gibi, ciddi Ukraynalı bir nüfusun da bulunduğu herhalde Putin yönetimince dikkate alınıyor olmalıdır. Ukrayna konusunda ülke içinde Putin’e karşı büyük ölçekte bir tepki/muhalefet siyasi şartlar nedeniyle kendini pek gösteremese de, işgal gibi bir adımın atılması halinde bu kesimlerin seslerinin şimdikinden daha yüksek çıkacağı kolaylıkla tahmin edilebilir.
Benzer şekilde, her ne kadar, başta Putin olmakla, Rus elitleri, aydınları, basını vb. bakımından Ukrayna ve halkı tarihi/kültürel/sosyolojik anlamda adeta Rusya’nın bir uzantısı/ ayrılmaz bir parçası olarak görülse de, Kiev’den bakıldığında bu görüşlere pek de itibar edilmiyor. Slavik kökenler itibariyle ortak geçmiş kabul görse bile, tarihin akışı içinde bugünlere gelmiş bir Ukraynalı kimliği var ve bu kimlik kendini hiçbir şekilde Rus tarafının baktığı tarzda tanımlamıyor.. Özetle; Putin “Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği” isimli dikkat çekici makalesinde (Temmuz, 2021) iki ülkeyi/halkı tek bir bütün olarak analiz etmişken, Ukrayna tarafı, Ukrayna’nın adeta Lenin tarafından oluşturulduğunu, öncesinde böyle bir devletin bulunmadığını, Ukrayna’nın suni bir yapı olduğunu ileri süren bu görüşlere hiçbir şekilde katılmıyor. Ayrılıkçı bölgede yaşayan halkın, Putin yönetimindeki bir otoriter ülke ile bütün zor şartlara rağmen önünde bir NATO ve AB perspektifi bulunan bir Ukrayna arasında nasıl bir tercihte bulunacağı sorusuna kolay bir cevap mümkün değil. Mesela, Donbas bölgesindeki çatışmalar sonrasında halkın büyük bölümünün Rusya’ya değil Ukrayna’nın içlerine taşındığını da olası tercihlerle ilgili analizler yaparken dikkate almak gerekir.
Peki, Rusya gelişmelerin geldiği aşama itibariyle hedeflerine ulaşmış mıdır. Evet veya hayır tarzında kategorik bir cevap maalesef kolay değil. Ancak genel anlamda bakıldığında Putin’in bu süreci başlatarak bir nevi kumar oynadığını, her kumarda olduğu gibi sonuçta kimin kazanıp kaybedeceğinin ancak masadan kalkıldığında belli olacağını söylemek doğru olacaktır. Şayet, örneğin, Ukrayna üzerinden bir gerginlik/çatışma ortamı oluşturmak suretiyle bu ülkenin NATO/AB üyeliğini engellemek bu hedefleri arasındaysa en azından yakın dönem için bunu elde edebileceğini söyleyebiliriz. Buna mukabil Rusya’nın bu dönemde komşularının egemenliklerini tehdit eden ve gerektiğinde işgalle sonuçlandıran bir aktör olma konumunu pekiştirmesinin de Moskova’nın üstlenmek zorunda kalacağı ağır ve büyük maliyetler arasında yeralacağı keza muhakkaktır.
Sonuçta; bugünkü küresel sistem içinde en kırılgan krizlerden birini yaşayan Ukrayna gelişmelerinin hangi yöne evrileceği ve krizin çözümü bakımından siyasi/diplomasi-askeri seçeneklerden hangisinin önplana çıkararak, pek de kolay olmayan kalıcı bir çözüm için kapıları aralayabileceği dünyanın diğer bölgeleri bakımından da örnek teşkil edebilecek bir test anlamına gelecektir. Bugün itibariyle taşıdığı özel şartlar çerçevesinde Ukrayna böyle bir testin yaşandığı ülke konumundadır. Ne kadar uzun bir zaman dilimine yayılırsa yayılsın, bu küresel test sonucunda sorunlar çözülemediği takdirde benzeri süreçleri diğer başka ülkelerde de görmek kaçınılmaz olacaktır.
Bütün bu tür senaryoların hangisinin galebe çalacağını ise uzun olmayan bir zaman dilimi içinde hep birlikte göreceğiz ve yaşayacağız.
****